Turgut Özakman ünlü eseri, “Şu Çılgın Türkler”de diyordu ki: Cepheye çağrılan Halide Hanım ile Ruşen Eşref, zorlukla Afyon’a yetişmişlerdi. İsmet Paşa: “Tam gününde geldiniz…” diye karşıladı, “Başkomutan, yaşanan olayları sizlerin yazmasını istiyordu.” Halide Hanım güldü: “Bu arada bunları da mı düşünüyor?” “O neden Mustafa Kemal!”

R.Eşref:Gazi Paşa’ya görünmemiz gerekmez mi?” diye sordu. “Paşa cephede, 11. Tümen’in savaş idare yerine gidiyormuş…” “Ateş hattı değil mi orası?” “Evet, ateş hattı.” 11. Tümen’in savaş idare yeri, Çalköy ile Selkisaray arasında, sonra Zafer Tepe adı verilecek olan Kara Tepe’deydi.

1.Ordu ve 4. Ordu komutanları, Başkomutan’a katıldılar ve birlikte Kara Tepe’ye hareket ettiler. Her yandan yanaşan Türk tümenleri, Trikopis-Digenis kuvvetlerini, Adatepeler civarında daracık bir alana sıkıştırıyorlardı. Yağmur artmaktaydı.

***

(…) Musafa Kemal Paşa, 11. Tümen Komutanı Yarbay Derviş Bey’den, taarruzu şiddetlendirmesini, topçuların açığa çıkarak ateş etmelerini istedi. “Başüstüne.”

Başkomutan’ın, savaşı (riske girerek) ateş hattından izlemesi ve yönetmesi, çevredeki bütün subayları ve askerleri daha da coşturmuştu. Birlikler, Yunan savunma mevzilerine iyice yaklaştılar. Topçular, açığa çıkarak ateşe başladılar.

(…) Otuz bin insan, iki Adatepe ile bu tepelerin kuzeyindeki vadiye yığılmıştı. Yunan askerleri, ileride buraya, “ölüm çukuru” adını vereceklerdi. Cephane kamyonları vuruldukça, göğe ateş fıskiyeleri yükseliyor, kulakları sağır eden patlamalar duyuluyordu.

***

 Trikopis’in kurmaylarından Yüzbaşı Kanellopulos, ileride bugünü özetle şöyle anlatacaktı:

“Topçular ile bazı birlikler, henüz disiplini koruyorlardı. Kızıltaş Vadisi yoluyla kaçmak isteyenler, Allıören’e doğru sızmaktaydılar. General Trikopis’in emrine göre, karanlık basana kadar direnecek, karanlık basınca Kızıltaş Vadisi’nden batıya doğru hep birlikte çekilecektik. Türkler çevremizi kuşatmayı tamamladılar. Acı savaş başladı. Saat 13.30’du. General Trikopis ve Digenis, bir taş ocağında, heykel gibi duygusuz ve sakin, başlayan faciayı izlediler. Karargâh subayları, çevrelerine oturmuşlar, komutanlarını şarapnel parçalarına karşı koruyorlardı. Trikopis, teslim olma önerilerini sürekli reddediyordu, Saat 16.00’da Türk topçusunun faaliyeti doruğa çıktı. Eriyorduk. Bataryalarımız mahvoluyor, cephane ve yaralı dolu kamyonlar havaya uçuyor, insanlar büyük korku içinde ormanlara, yarıklara, kuytulara kaçışıyorlardı. Sinirler boşalmıştı. Bazı komutanlar, korkudan çılgına dönmüş askerlerini yatıştırmak için alay sancaklarını açtılar. Bir yararı olmadı. Kuzeyden, doğudan yeni yeni Türk birliklerinin yaklaştıkları görülüyordu. Saat 18.30’da bütün toplarımız susturulmuştu. Titreyerek, güneşin batmasını bekliyorduk.”

                                                           ***

 Yorum: Birinci Dünya Savaşının galibi olan emperyalist İngiliz, Fransız ve İtalyanların adeta maşası haline gelmiş, “Megali İdea” yani “Büyük Fikir” diye adlandırdıkları içi boş bir hayal peşinde koşan Yunan Orduları bilindiği gibi 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmıştı.

Sevr Antlaşması gereği Osmanlı Türk Ordusu dağıtıldığı için, Yunan Ordusunun karşısında düzenli bir askeri güç yoktu. Bu durumdan yararlanan Yunanlılar Ege bölgesini yaka, yıka ele geçirdi. Taa ki Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yoktan var ettiği ve başında İsmet (İnönü) Paşa’nın olduğu 1nci ve 2nci İnönü Muharebelerine kadar.

Bu derleme, toplama Türk Ordusu ilk kez, donanım ve silah açısından çok güçlü olan düşmanı Yunan Ordusuna cesareti ve yüreği ile cevap vermişti. Anadolu’da artık öyle elini, kolunu sallayarak ilerlemenin kolay olmayacağını Yunanlılar hissetmeye başladılar.

Ama istilacı Yunan Ordusu hiç beklemedikleri asıl yenilgiyi; Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde savaşan kahraman Türk Ordusundan, 23 Temmuz- 13 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan ve 22 gün süren kanlı Sakarya Meydan Muharebelerinde tattı.

Ve nihayet hazırlıklarını büyük bir gizlilik içinde tamamlayan Türk Ordusu; Yunanlıların, adını “Küçük Asya” koydukları, bizim için adeta kutsal sayılan Anadolu toprağından atılma zamanı geldiğini, 26 Ağustos 1922 tarihinde başlattığı “Büyük Taarruz” la bildirdi.

Her şeyi en ince detayına kadar planlamış olan Türk Ordusunun kahraman Subaylarının ve Yiğit Mehmet’ciğinin; şımarık ve sorumsuz düşmanları Yunan Ordusunu ne hale soktuğuna yukarda hep birlikte göğsümüz kabararak şahit olduk.

Not: Yazının devamı olan, “Çağdaş Türkiye Doğuyor” bölümü bir gün sonra yayımlanacak. İlhan Küçükbiçmen

'