Haftanın amacı, öğrencilerde okuma alışkanlığını ve zevkini geliştirmek, kitap sevgisini artırmak, okuyucuların kitaplardan daha çok faydalanmalarını sağlamak ve halkı kütüphanelerin gelişmesi için bilinçlendirmektir.
Şimdi dünya tarihindeki kütüphanelere birlikte göz atalım. Antik Yunan döneminde Arşimet’in arkadaşı Eratosthenes, doğum yeri Sirene’den, İskenderiye’ye gitmek için yola çıkmış, daha sonra da buradaki kütüphanenin başına geçmişti. Eratosthenes, önemli birçok keşif yapmış bir matematikçi, coğrafyacı ve gökbilimciydi. Bilimin âdeta yuvası hâline gelen İskenderiye, Araplar tarafından işgal edilir, ünlü kütüphanesindeki dünya mirası 700.000 el yazması kitap da yok olur. Bu, insanlık âlemi için çok büyük bir kayıptır. Böylece Avrupa, Orta Çağ karanlığına girerken, bilimsel çalışmalar, Orta Doğu’ya ve Asya’ya kayar.
Filistinli Cyril adlı bir rahip, kendisine bağlı fanatik keşişleri, Hypatia adlı bir kadın matematikçiye karşı kışkırttı ve İskenderiye Kilisesi’nde parçalatarak öldürttü (MS 415). İskenderiye’deki Hristiyan olmayan kimselere de baskı ve şiddet uygulayarak kenti terk etmeye zorlayan Cyril, İskenderiye Kütüphanesi’ni de (içinde bulunan 700.000 kitapla birlikte) yaktırdı.
Cebir biliminin kurucusu olan Harezmi, aynı zamanda astronomi ve coğrafya alanında da çalışmış ve yaptığı katkılarla, bu bilim dallarının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Halife el-Memun döneminde, şimdilerin Bilimler Akademisi görevini ve dönemin birçok ünlü bilgininin toplandığı, zengin bir kütüphanesi ve gelişmiş bir gözlemevi de bulunan Bilgelik Evi’nin yöneticiliğini yapmış ve saray astronomu olarak, çeşitli gözlemler gerçekleştirmiştir.
Klasik Dönem’de İslam dünyasındaki duraklamanın önemli bir nedeninin, kitaba ve kütüphaneye karşı gelişen olumsuz yaklaşım ve kayıtsızlık olduğu, bugün açıkça görülmektedir. Çünkü Orta Çağ İslam dünyası, başlangıçta genel olarak kitap ve kütüphane bakımından zengindir ve bunların, çok iyi koşullarda korunduğu da bilinmektedir.
İspanya’nın Dokuzuncu Emevi Halifesi El-Hakem (961-971) tarafından kurulan özel kütüphanede, dört yüz bin cilt bulunduğundan ve bu kitapların sadece basit bir listesini içeren kataloğun, kırk dört cilt oluşturduğundan söz edilmektedir. Bu hükümdar, kitap temini için İslam dünyasının her tarafındaki önemli şehirlere görevliler göndermiş, ayrıca sarayında da çok sayıda müstensih (el yazması eserleri elle çoğaltan), ciltçi, minyatürcü ve tezhipçi (yazı süsleme ustası) çalıştırmıştır.
Benzer şekilde Meraga (İran’da şehir) Gözlemevi yanında kurulan Meraga Kütüphanesi’nin de kitap sayısının, dört yüz bin cilt olduğu söylenmektedir. Bu kütüphane özellikle Bağdat, Musul ve El-Cezire’den (Sudan’da eyalet) temin edilen kitaplarla oluşturulmuştur.
Şu hâlde duraklama başlamış, ardından da bilim, bu topraklardan göçmüşse, bakış değişmiş demektir. Duraklamanın başladığı dönemde kütüphanelerin artık zengin olmadığına ilişkin bilim ve düşün insanlarınca dile getirilen düşünceler, gerilemenin temel bir nedeninin bu olduğunu açıkça göstermektedir. Bu durumu da iki tarihî kişiliğin açıklamalarıyla belgelendirmek olanaklıdır. Duraklamanın hızının artmaya başladığı bir zaman diliminde yaşayan Kalkaşandi (öl. 1418), “Subh el-A’şa” adlı kitabında eski kütüphaneleri övmekte ve kendi zamanında bunların ihmale uğramış olduğundan üzüntüyle bahsetmektedir. İbn Haldun da (öl. 1406) kitap ve kitaplık konusunda bir gerileme bulunduğunu düşünmekte, özellikle kitapların ve resmî evrakın kopya edilerek nüshalarının artırılması işinin eskisi kadar gayretle devam ettirilemediğini dile getirmektedir.
Not: (2)nci bölüm önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır.