Polatlı çiftçisiyle birkaç gündür tarla sohbetleri gerçekleştiriyorum. Buğday, arpa, soğan ve pancar üreticileri daha çok da üçüncü kuşak çiftçilerle bir arada harmanın nabzını tutmaya çalıştık. Nabzı bulabilmek zor, atmıyor desek yeridir. 

Buğday ve arpa üreticileri bu yıl hem aldıkları verimden hem de verilen fiyatlardan memnun değil... Mutsuz ve umutsuz. Ürününü bekletebilen bekletme niyetinde, bekleyemeyen de tüccara satmak zorunda...

Peki sürdürülebilir mi artık çiftçilik? sorusuna aldığım cevap da ne yazık ki ‘hayır’ oldu. Ama işi salt çiftçilik olanlar gardımızı almak zorundayız diyor. 

Bir tek çiftçi değil işin saç ayakları olan nakliyeciler de sıkıntılı... Çiftçinin mağduriyetine mi üzülelim kendi mağduriyetimize mi diyorlar...

Peki seneye ne olacak? diye sorunca "seneye daha da iyi olacağından umutlu değiliz" diye yanıt veriyorlar. Çoğu geçimini çiftçilikten kazanıyor o nedenle de geçim derdi çektiklerini ifade ediyorlar. 

Geçimini sadece çiftçiliğe bağlı gerçekleştirmeyenler de kıraç tarlaları satma eğiliminde olduklarını söylüyor. İç Anadolu’da kuraklık nedeniyle tarım alanında sürdürülebilirlikten endişeli olan çiftçiler, kış kış gibi değildi kuraklık göstere göstere geldi diyor. 

Her yıl harman zamanının 10 gün öne kaydığını söyleyen çiftçiler, seneye mayıs ayında biçime girebileceklerini öngörüyor. 

Harman zamanı köylerdeki hareketlilik, tarladan çıkan ürünün yüzleri güldürmesi ne yazık ki çok mümkün oladı... Yetkililere seslenmektense dayanışma çağrısı yapan çiftçiler, birlik olamadıkça, hakkımızı aramadıkça bu düzen böyle gider diyerek bir çözüm yolu arayışında olduklarını belirtiyor.