Diyarbakır Çınar’da, Mardin'de çıkan yangınlarda 15 yurttaş yanarak can verdi. Yüzlerce yurttaş yaralandı, yangından etkilendi. Hayvanlar yanarak öldü, yangından ötürü yaralanan hayvanlar içimizi parçaladı...

Güneydoğu’da yaşanan yangın olayları karşısında sosyal medyada verilen tepkiler, yapılan paylaşımlar ülkede var olan ırkçılığın ulaştığı seviyeyi de ortaya çıkardı.  

Kötülüğün sıradanlığına, insan olmanın en çirkin haline şahit olduk, oluyoruz da... Nefret söylemleri, yansınlar nidaları, ötekileştirmeler, linç kültürünün geçmişten bugüne uzanan ve toplumu sarıp sarmalayan hali feci bir doğal afette bile bir adım geri durmuyor, vicdan denen o duyguyu ezip geçiyor. Vay halimize... 

Vay bize vaylar bize... Bu topraklarda yaşayan tek bir insan bile yangını söndürmeye çalışırken yanan bir annenin ve o annenin çocuğunun kan kırmızı kızaran gözlerindeki acıya seviniyorsa  vay ki ne vay... Ah Malê Min!

Acının dini, dili, ırkı olmaz, olmamalı... Ama ne yazık ki bu ilk değil son da olmayacak. 6 Şubat Depremleri’nde de bölgedeki mülteci vatandaşlar için yapıldı aynı linçler, nefret söylemleri. İnsanlığın geldiği nokta sıfırın en dibinde... 

Ülkenin her yeri yangın yeri... Her gün bir yerlerden yangın haberleri geliyor ama Diyarbakır’daki yangın ve yangına verilen ırkçı ve nefret dolu söylemlerle ortaya çıkan insanlığın çürümüşlüğü bambaşka bir şeye işaret ediyor. Biten yitip giden insanlığa... 

Ayrıca bölgedeki yangınlara ilişkin haber yapan gazetecilerin paylaşımlarına yönelik gerçekleştirilen hakaretler, nefret söylemleri de benzer bir çürümenin yansıması.  

Marmaris Yangınları ve Diyarbakır Karşılaştırması

Birkaç yıl geriye gidelim. Bundan iki yıl önce Marmaris’te yaşanan orman yangınlarında da müdahalenin gecikmesi, yangına havadan müdahale edilmemesi, Türk Hava Kurumunun yangın söndürme helikopterlerinin hangarlarda çürümeye bırakılmaları gibi tartışmalar olmuştu hatırlarsanız. 

O zaman da bölgede vatandaşlar yangını söndürmek için büyük çaba göstermiş, yangın alanlarındaki durumla ilgili sosyal medyadan yayınlar yapmışlardı.  

Diyarbakır’da yanıyordu ama yangın yeri Güneydoğu Anadolu'ydu. Bölgede yaşayan yurttaşların Kürt kökenli olmasıydı linçe maruz kalmalarındaki neden... Yangın alanlarındaki durum ile ilgili haberleri sunanların, sosyal medyadan aktaranların bölgedeki Kürt gazeteciler olmasıydı sorun! Linç severler için işte işin benzeşmeyen tarafı buydu. Vicdanları bu yüzden sızlamadı, yangının tüm ihbarlara rağmen onarılmayan elektrik direklerinden çıktığını söyleyen bir yurttaş, sırf Kürt olduğu için linç edildi. Bu söylemi aktaran, yayınlayan gazeteci sırf Kürt diye hakaretlere maruz kaldı. Ki Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı yangının elektrik nedeniyle çıktığını açıkladı. Yaşanan tüm bu çirkinlikten, vicdandan yoksun durumları kınıyorum...  

Yazıma son verirken Yazar, Yayıncı ve Akademisyen Tanıl Bora’nın Zamanın Kelimeleri ve Türkiye’de Linç Rejimi adlı iki kitabından birer alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:   

“İnsan topluluklarının güruh yanı, beşerin güruh çehresi, en yalın haliyle linçte zuhur eder. Güruh, formunu linçte bulur. Güruhlaşmak, insan kalabalık içinde anonimleşir, sürü içinde erirken, yılanın gömleğini sıyırıp atması gibi, bireysel varoluşundan çıkmasıdır. Kontrolden, ahlaktan, vicdandan istifa etme halidir. Güruh, yüzsüz ve isimsizdir. Güruh girdabına giren insan, sürünün güdümüne, güdüselliğine kapılmıştır. Sosyal medyadaki ahlaksız, akılsız hücum ayinlerine bunun için "linç" deniyor; kalabalığa karışıp tekme atıyorlar, yüzsüz ve isimsizdirler. Kendilerini isimleriyle temsil etseler bile, o güruhlaşma 'cezbesine kapılmışken, yüzsüzleşirler.” 

“Linç, en aşikâr medeniyet kaybıdır. Linçin sıradanlaştığı, kolektif bir utanç yaratmadığı, infial uyandırmadığı toplum, toplum olma vasfını yitirir.” 

Geçmiş olsun Türkiye, geçmiş olsun Diyarbakır, başımız sağ olsun...