Amasra da meydana gelen kömür madeninde patlama sonucu şu ana kadar 41 madencimiz vefat etti. Hala maden ocağında bulunanlar olduğu için ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

Burada olan patlama, daha önceki maden ocaklarında meydana gelen ve adına iş kazası denilen can kaybına, sakat kalmalara yol açan her olayın istisnasız neredeyse tamamı kaza değildir. Bunlar, ihmal, masraftan kaçınma, insan canının hiçe sayılması sonucu ve birçoğu da geliyorum diye belirtileri bariz olan durumların hazin neticeleri, diğer bir ifade ile aleni cinayettir.

Amasra’daki maden ocağı, bir Devlet kuruluşu olan Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri Genel Müdürlüğü ne ait bir işyeridir. Özel sektöre ait ocaklarda zaten dikkat edilmeyen, göz ardı edilen ve maliyetleri arttıran emniyet tedbirlerinin uygulanmayışının bir farklı versiyonunun, tarafsız ve cesur bir araştırma yapılmış olsa burada oluştuğuna şahit oluruz. Bu kazada şehit olan bir madencimizin yakını, şehit madencinin  " gaz sızıntısı var, patlatacaklar bizi" diye günlerdir dile getirmesine rağmen, çalışanın fark ettiği sızıntıyı, oradaki iş güvenliği uzmanları, yöneticiler nasıl fark etmez, nasıl tedbir almazlar, anlamak mümkün değil.

Bu facianın sonunda da göreceğiz ki, bir suçlu bulunmadan, yalandan açılan soruşturmalar ve davalar uzayıp gidecek, belki de zaman aşımına uğrayıp dava düşecek. Hızlı tren kazasında da, onlarca insan öldü, iki makinist suçlandı ve sonuçta dava zaman aşımı nedeniyle düştü. Korkarım ki, bu olay da  böyle sonuçlanacak. Dünyanın birçok ülkesinde, yeraltı maden ocakları var. Kaza sayılarını, kazalarda ölüm ve yaralanma, sakat kalma oranlarına bakıldığında az gelişmiş ülkelerde hem olan kaza sayısı, hem ölüm hem de yaralı ve sakat kalma oranları gelişmiş ülkelere nazaran onlarca kat daha fazladır. Bunu  sebebi gelişmiş ülkelerin insana verdiği değerden değil cezaların ve tazminat miktarlarının çok yüksek, ayrıca hapis cezalarının ağır olmasındandır. Gelişmiş ülkelerin insan odaklı, can güvenliğine dayalı kurallarının titizlikle uygulanıyor olmasının en büyük sebebi cezaların caydırıcılığıdır, insancıllıkları değil. Tabii ki bu kurallar sadece kendi ülkelerinde geçerli. Hala Afrika, Güneydoğu Asya ve Güney Amerika ülkelerinde eski sömürgecilik anlayışının bugünkü versiyonunu uygulamaya devam ederek, insan hayatını hiçe sayıyorlar. Bu onların fıtratında var. Bizimse karakterimizde böyle bir şey olmamasına rağmen, bunu uygulamaya yansıtamayışımızı anlamak mümkün değil.

Geçmeyen araca, gelmeyen hastaya, uçmayan yolcuya rağmen belli müteahhitlere ödenen milyarlarca dolar garanti paranın sadece yüzde onu can güvenliği için harcansa, tedbirler alınsa kayıplarımız yok denecek kadar az olur. Bir çocuğun babasız, bir kadının kocasız, anne - babanın evlatsız kalmasına değer mi? Asla değmez. En önemli şey insan hayatıdır. Yaşam hakkı en büyük haktır. Bunu artık iyice öğrenmemiz gerekir.