Yaklaşık bir yıldır Ülkemizi kasıp kavuran, insanları çok ciddi yoksullaştıran ve geçim sıkıntısına düşüren ekonomik kriz iktidar tarafından da artık kabul edildi.
Bu nereden belli derseniz; daha önceleri dövizin yükselmesi ile fiyat artışlarının sebebini yurtdışı güçlere mal eden Cumhurbaşkanı, artık yükselen enflasyon ve geçim darlığından bahsederken bir gerekçe göstermiyor. Hiçbir şekilde sahip olduğu iktidarı, fiyat ve döviz artışlarının sebebi olarak görmezken, dış güçler ve soğan stokçuları suçlanırken artık bu artışların müsebbiplerinden bahsetmez oldu.
Hatırlayacak olursak, rahip Bronson krizinde Donald Trump ile görünümde girilen mücadelede aniden döviz kurları hızlıca yükselmiş, dövize bağlı fiyat artışları döviz kurlarındaki artışın birkaç katı olunca enflasyon bir anda fırlamıştı. Durum daha toparlanamadan, pandemi günleri üretimde düşüşe yol açmış ve ara malların tedariki üretim azlığından dolayı yapılamayınca ve/veya fiyatları yükselince mamul mal fiyatları da yükselmişti.
Burada yapılması gereken iki şey vardı.
Birincisi üretimi arttıracak her adım devlet tarafından sonuna kadar desteklenerek, üretim artışının sağlanması,
İkincisi ise döviz kurlarındaki artışın mali politikalar ile önüne geçilmesi.
Birinci tedbir yerine, yani üretimin artışının desteklenmesi yerine, müteahhitlerin kazançlarının artması tercih edilmiştir.
Bunun en basit örneği, İstanbul Havalimanını işleten grubun ödemesi gereken kiralar bir kaç yıldır tahsil edilmeyerek 25-30 yıl sonrasına ötelenmekte, vergi borçlarından milyarlarca liralık kısmı silinmekte iken devlet tarafından onlara yapılacak taahhüt edilen tutarlar anında ödenmektedir. Çiftçi devlete bir şekilde borçlu olsa, ne traktörü elinde kalır, ne ineği, her şeyi haciz edilir ve belki borçlusu hapse bile girerdi.
İkinci tedbir yerine,2021 in Ekim ayından bu yana "faiz sebep enflasyon sonuç " saçmalığı gerekçe gösterilerek, tam tersi sonuç ortaya çıkacağı belli belli besbelli iken Merkez Bankasınca oluşturulan "politika faizleri" ,her faiz belirleme toplantısında Beştepe 'den gelen talimat ile aşağı çekilmiş, sonuçta hem döviz, hem fiyatlar hem de bankaların kullandırdığı faiz oranları yükselmiştir. Bankaların, politika faizinin talimatla aşağı çekilmesi sonucu Merkez Bankasından yüzde 12 faiz ile borç alıp, ihtiyaç sahibi olanlara yüzde 25 ila 30’lara varan faiz oranından borç vermesine yol açmıştır. Bankalar sadece faiz farkından yüzde yüz para kazanırken, ihtiyaç sahipleri iki katı maliyetle borçlanmışlardır. Halen Ülkemizin en karlı kuruluşları bu nedenle bankalardır. Çoğu ciddi üreticiler, fabrika sahipleri, yüzlerce işçi çalıştıran işyerleri inanın bir banka şubesi kadar kar edememektedir.
2021 ekibinden bu yana en az beş kere faiz indirimi yapılmasına rağmen enflasyonun (gerçek olanı TÜİĶ in talimatla yayımlanan rakamı değil) en azından yüzde yüzü geçtiği kesin olmasına rağmen halen bu uygulamaya devam edilmesi, sonuçları ayan beyan ortada iken, herkes geçim sıkıntısına düşmüşken bu uygulamadan vazgeçilmemesi anlaşılır gibi değildir.
Döviz kurlarındaki artışın birkaç katı fiyat artışının olması daha da anlaşılmaz bir durum. Bunun tek bir tarifi var, fırsatçılık.
Polatlı'da bir dairenin satış fiyatı 2,5 milyon olduysa, kiralar da 6 binli rakamlar telaffuz ediliyor ise bunun başka izahı yoktur.
Bütün bu olanların üstüne Cumhurbaşkanı’nın birkaç gün önce bir köşe yazarına gereğini yapması talimatını verdiği söyleşide, devlet memuru ve emeklilerin maaşları ile asgari ücrette ciddi artış yapılacağını söylemesi beni çok daha fazla korkuttu. Bu zamana kadar enflasyonun yüksek olduğunu kabul etmeyen Cumhurbaşkanının yüksek zam verilecek demesi ve konuşulan oranların yüzde seksenler civarında olacağının belirtilmesi 2023 yılının çok daha zorlu geçeceğini göstermekte.
Bana göre önümüzdeki yılın enflasyon oranı resmi olarak yüzde seksenler de seyreder, fiili olanı ise yüzde yüzden çok ama çok fazla olur.