Türkiye'de çocuk istismarı ve çocuklara yönelik cinayetler, son yıllarda toplumun en büyük yaralarından biri haline geldi. Diyarbakır Bağlar Tavşantepe Mahallesi’nde 21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran için nefesimizi tutmuş sağ salim ortaya çıkmasını beklerken Pazar günü kaybolmasından 19 gün sonra acı haber geldi. Narin’in cansız bedenine ulaşıldığını İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya verdi.
Ah Narin! Tam da okullar açılırken o minicik bedenin toprağa verildi. Bu trajik olayın yankıları daha uzun süre devam edecek, ailesi başta olmak üzere tam 24 kişi gözaltına alındı. Bundan sonra duyacaklarımız, okuyacaklarımıza nasıl dayanacağız bilemiyorum. Narin’i vahşice katledenlerin adalet önünde en ağır cezayı alması için bu olayın takipçisi olmak her bir yurttaşın sorumluluğudur artık...
Narin ilk değildi umarım son olur ama... Türkiye’de son yıllarda yaşanan çocuk katliamları örnekleri bize bu noktada umut vermiyor bu nedenle burada iş adalet sisteminin Narin cinayeti konusundaki işleyişinin en üst cezaları verecek olmasına düşüyor. Başka çocukların katledilmemesi için tek güvencemiz adaletin tecelli etmesidir çünkü! Bu tür suçlar, yalnızca çocukların fiziksel ve psikolojik sağlığını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal güveni ve ahlaki değerleri de derinden sarsıyor.
Çocuk istismarının hiçbir haklı ve savunulacak yanı yok! Hiçbir şey buna neden olmamalı ama ne yazık ki oluyor ve önlenemez bir şekilde artıyor. Aile içi şiddet, ekonomik zorluklar, eğitim eksikliği ve sosyal destek sistemlerinin yetersizliği gibi pek çok neden sıralanıyor...
Türkiye’de çocuk istismarı konusunda yasal düzenlemeler var ancak uygulamadaki eksiklikler, caydırıcılık konusunda zafiyetler yaratmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, çocuk istismarını ciddi bir suç olarak kabul eder ve faillerine ağır cezalar öngörür. Ancak birçok vakada yargı süreçlerinin uzaması, cezaların hafifletilmesi veya delil yetersizliği nedeniyle adaletin tam anlamıyla sağlanamadığı eleştirileri gündeme gelmektedir.
Narin ilk değildi son olması hepimizin tek dileği ama... Narin’e yapılanı unutturmamak hepimizin sorumluluğunda ama sadece sosyal medyada klavye başından değil duruşmalarda da varlık gösterilerek...
Özellikle son yıllarda medyada sıkça yer bulan ve büyük tepkilere neden olan çocuk cinayetleri, bu sorunun toplumsal boyutunu gözler önüne seriyor. Sosyal medya kampanyaları ve kamuoyu baskısı sayesinde bazı yasal düzenlemelerde iyileştirmeler yapıldığı da aşikar... Ancak uzmanlar, caydırıcı yasaların yanında eğitim ve farkındalık çalışmalarının da artırılması gerektiğini savunuyorlar. Çocukların korunması için ailelerin eğitimi, sosyal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve çocuklara yönelik güvenli alanların oluşturulması gerekiyor.
Türkiye’de çocuk istismarı ve cinayetleri, yalnızca yasal önlemlerle değil, toplumun tüm kesimlerini içine alan kapsamlı politikalarla çözüme kavuşturulması gereken derin bir sorun olarak karşımızda dev gibi duruyor.
Narin’e yapılanlar kabul edilemez, hissedilen öfke ve acının doğru yönlendirmelerle tepkiselliğe dönüştürülmesi ülke genelinde bu duyarlılığın sürdürülebilir olmasını temenni ediyorum. Narin davasının sıkı takipçisi olacak, unutturmayacağız!