Her yıl milyonlarca genç önemli bir karar aşamasında birçok soruyu zihninde döndürüyor. Hangi okula gitsem, hangi bölümü seçsem, ileride çalışacak olduğum sektör ne olacak? Okul okumam gerçekten gerekli mi? Bu ve bunun gibi binlerce soru her gencin zihninde uygun cevapları bulabilmek için sürekli dönüyor.

Ama asıl mesele şu: Bu soruların cevaplarını gerçekten biz mi veriyoruz, yoksa başkalarının şekillendirdiği bir geleceğe mi sürükleniyoruz?

Toplum, kariyer basamaklarını tırmanmanın tek yolunun üniversite eğitimi olduğunu söylüyor. Oysa gerçek hayatta, yalnızca diplomayla değil, kişinin yetenekleri ve tutkularıyla şekillenen bir başarı hikayesi var. Üniversitesiz bir gelecek imkânsız mı? Kesinlikle hayır! Ama üniversite tercihi yapacak olanlar için en büyük mesele; “Bu gerçekten benim seçimim mi?” sorusuna verdikleri cevaptır.

Teknolojinin ve çok para kazanma hırsının olduğu bu günlerde çevresel faktörler tüm bu algıları yeniden şekillendiriyor. Sürekli ‘en iyilerin’ dayatıldığı modern çağda okunulacak bölümlerden tutun, yaklaşık 25 yıl boyunca çalışılacak kariyer basamakları da bu yönde şekilleniyor.  Bir meslek seçerken dikkate alınması gereken en önemli şeylerden biri, gerçekten o mesleğin gelecekte nasıl bir yaşam sunacağıdır. Ama en büyük tuzaklardan biri de alanında mutsuz olan insanların “Aman bu bölüme gitme” ya da “Şu meslek hiç iyi değil” gibi şikayetlerine gereğinden fazla kulak vermektir.

Neyi seçecek olursanız olun, kendi iç sesinize öncelikle kulak verin. Ona kalırsa toplumun o yönlendirici sesleri hiçbir zaman bitmez. Hayata bir kere gelindiği de düşünülürse öncelik neden başkalarının yönlendirmeleri olsun ki? Kendi hayatında başarılı olamayanlar, gelecek yıllarda büyük bir öfke ve pişmanlığı omuzlarında taşırlar. Siz siz olun hayatınızı başkaları ne der? Üzerine yaşamayın!

Hayal ettiklerinizi bir bir siz yaşayın ki başkaları da büyük bir şaşkınlıkla sizin yolunuzu uzaktan seyre dalsın…