İçinde yaşadığımız dünya, sürekli değişen ve evrilen bir yapıya sahipken, bizler de bu değişimle şekilleniyoruz. Varoluştan bu yana insanlık tarihinin her döneminde, iki tür insan var olageldi: İyi insan ve kötü insan.

 İyi insan, doğaya, diğer canlılara ve insanlara saygılı, yardımsever ve barışçıl olarak tanımlanırken kötü insan ise bencil, egosunun peşinden sürüklenerek diğerlerini ezmeye çalışan, kendi çıkarı uğruna her şeyi yok sayan kişi olarak görüldü.

Benim de okumaktan büyük bir keyif aldığım Engin Geçtan’ın, İnsan Olmak adlı eserinde insan olmanın derinliklerine inerken, çağdaş toplumların bir “ikilem” doğurduğu vurgulanıyor. Artık insanlar daha kısa süreli, yüzeysel ilişkiler kuruyorlar. Gerçek anlamda bir bağ kurmak, derinleşmek neredeyse imkânsız hale geliyor. Tıpkı kirpilerin soğuk bir kış gününde birbirlerine sokulup, dikenlerinin batmasını engelleyen bir mesafeyi bulmaya çalışmaları gibi, bizler de bir denge arayışında, ilişkilerimizde keskin sınırlarla ilerliyoruz. Ama bu mesafede ne kadar rahat hissediyoruz? Birbirimize ne kadar yakınız?

Geçtan’ın kirpiler metaforu, sadece soğuk kış günlerinde değil, günümüz toplumunda da geçerliliğini koruyor. Teknolojik gelişmeler, dijital dünyanın sunduğu kolaylıklar bizleri birbirimize yaklaştırıyor gibi görünse de, aslında ilişkilerimizin daha yüzeysel olmasına neden oluyor.

Teknoloji öylesine hız kazandı ki beraberinde özellikle X ve Y kuşağının yeni tanıştığı sosyal medya, sanal ortamlar bizi daha yakın kılmakla birlikte, gerçek anlamda bir bağ kurmamız için gereken duygusal mesafeyi kaybetmemize yol açıyor.

Hiç sahiden gözlemlediniz mi? Sosyal medya evet var ama insan ilişkileri gerçekten mevcut mu?  Benim gördüğüm insanlar arasında bir ayrılık hissi, bir soğukluk var. Gizli bir yarış halinde herkes. Benim daha iyisi olmalı, benim yaşantım öyle şaşalı ki görülmeye değer. Kirpiler gibi, birbirimize daha yakın olmak isterken, bazen dikenlerimiz birbirimize batıyor.

Neyse çok da düşünmenin bir manası yok.

Şairin de dediği gibi “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka”