Oldum olası, kitapları, kitapçıları ve özellikle de sahafları gezmeye bayılırım. Kitapların yenilerini, o mürekkep kokularını, eskilerin o eskimişliklerini ve ayrı türden olan kokularını bile severim. Bir AVM ye gittiğimizde eşim ve kızım giysi dükkanlarına bense kitapçılara giderim. Orada yeni çıkanları, çok satanları görmek ayrıca hoşuma da gider. Kitapçılarda saatlerimi geçirebilirim. Sonra bir yerlerde tekrar buluşuruz. Onların elinde torbalarla giysiler, benim elimde de kitaplar olur. Hoş artık, kitapçıda görüp beğendiklerimi, internetten satın alıyorum. Böylesi hem daha ucuz oluyor, hem de toptan alıyorum. Kargoyla evinize kadar da getiriyorlar.
Sahaflar kendi aralarında, ‘nadir kitap’ adında bir internet sitesi kurmuşlar. Tek tek sahafları, gidip dolaşmanıza bile gerek yok. Zaten gittiğinizde de aradığınızı bulamıyorsunuz. İstediğiniz kitabı, eki, yeni, oradan sorgulayıp satın alabiliyorsunuz. Sahaflarda bile ayni kitap farklı fiyatlarla satılabiliyor. Arada bir, nadir kitaptan girerek, hangileri ve kaç tanesi sahaflara düşmüş diye, kendi kitaplarıma da bakarım. Aralarında, imzalayıp bir meslektaşıma hediye ettiklerim bile oluyor.
Sahafları dolaşırken, gördüğüm eski bir kitabın, önce imzalı olup olmadığına bakarım. Kapağı ve cildi hayli eskimiş, yazar Mithat Cemal’in, Semih Lütfü Kitabevinden çıkan 1939 yılında basılmış, ‘Mehmet Akif’ adlı kitabı görmüştüm. Kitabı benden önce satın alan ilk sayfaya şunları yazmış: ‘Birincisini çaldırdıktan sonra sahaflar çarşısından Sayın Baki Süha Ediboğlu’nun yakın ilgileri ile temin edilen bu kitabı artık kimseye vermemeye niyetliyim. 20.12.1971’. Ne acıdır ki, yıllar sonra bu kitabı ben yine bir sahaftan satın aldım. Ona gözüm gibi bakıyorum. Benden sonra da yeniden sahaflara düşeceğini düşünmeden de edemiyorum.
Yıllar geçtikçe, konuşulan ve yazılan dil de değişiyor. Basılı kitapların üslup ve yazıları da giderek eski ve basıldığı tarihte kalıyor. Çocuklar ve torunlar, okurken anlamakta zorluk çekiyorlar. Bu yüzden yayınevleri, yeni baskılarında, yazılanları yenileyip kitapları güncelliyorlar. Eskiler eski kalıyor, yeni baskıları yepyeni ve bambaşka oluyor. Bu yüzden, çocuklarıma ve torunlarıma sahaflardan eski kitaplar alıp götürmüyorum. Eskilerin daha çok tarihi değerleri var. Kitaplar çoğaldıkça, daha büyük kütüphaneler gerektiriyor. Evde yer bulmak ta giderek zorlaşıyor. Ben bu yüzden okuduklarımı torbalara doldurup çocuklarıma dağıtıyorum.
Ülkemizde ‘Faik Sabri Duran’ adını bilmeyenimiz yoktur. İlk Atlas 1933, Coğrafya atlası 1934 ve Büyük Atlas 1937, kendimi bildim bileli daima onun adıyla yayınlanır.
Faik Sabri Duran (1882-1943), Türk coğrafyacı, yazar ve eğitimci. Öleli 79 yıl olmuş. Atlasların içeriği değişse de, değişmeyen sadece onun adı var. Büyük Atlas, daima onun adı ve kırmızı karton kapakla basılır. Kanaat Yayınlarına teşekkürler.
‘Türkiye‘de adı coğrafya ile özdeşleşmiş olan Faik Sabri Duran’ın başta coğrafya atlasları ve haritaları olmak üzere çok sayıda coğrafya, doğa ve gezi kitabı vardır. Onun hazırladığı renkli coğrafya atlasları çok uzun yıllar ilk ve ortaöğretim okullarında ders kitabı olarak okutulmuş ve halâ okutulmaya devam etmektedir. (vikipedia).
Kitaplar da antikalar gibidir. Antikaları, anneler babalar antikacıdan satın alırlar. Çocukları satarlar. Torunları tekrar antikacılardan satın alırlarmış. Yıllar geçse de, değişmeyen bir döngüdür bu.
'