Babaları, erkek çocuklarına, genelde ‘koçum’ derler de koyunla koç arasındaki fark nedir, çoğumuz düşünmek bile istemeyiz. Onların birbirinden farkı, sadece birinin boynuzlu olmasından ibarettir. Yani koç ta, aslında bir koyundur. Birine boynuzlu demenin manası, çok farklı anlaşıldığından, çocuklara zaten öyle denmez. Koyun uysal hayvandır, kim nereye güderse oraya gider. Bu yüzden, çok uysal olanlara ’koyun gibi’dir derler.
Keçiler de boynuzludur, ancak onlar inatçıdırlar. Daima kendi kafalarının doğrultusunda gitmek isterler. Koyun gübresinden otlar çıkar da, keçi gübresinden çıkmaz. Zira keçiler, otla birlikte toprak yemezler. Daha çok bitkilerin en üst körpe yapraklarını tercih ederler. Keçi peyniri, koyun peynirinin bir tık önünde gelir. Hakiki maraş dondurması keçi sütünden yapılır.
Koç, koyun, keçi derken, şu melun hastalıkla birlikte, neler öğrendim neler. Yaz tatilinde, bende ateş ve öksürük başlayınca, hemen Söke Devlet Hastanesi’ne gidip, eşimle birlikte test yaptırdık. Her şey organize, görevliler oldukça yardımcı oluyorlar. Genç bir meslektaşımız muayenemi yapıp, antibiyotik ve vitamin reçetesi yazdı. Yirmi dört saatte çıkar dedikleri testin sonucunu, birkaç saat sonra telefonla bildirdiler. Eşim negatif, bense pozitif çıkmışım. Kayıtlara geçtim ve karantinaya alındım. Karantina dilimize, İtalyancadan geçmiş bir sözcük. Quaranta, İtalyanca ‘kırk’ demek. Eskiden, Venedik ve Cenevizliler, gelen gemileri hemen limana almayıp, gemide bir hastalık varsa ortaya çıksın diye, kırk gün süreyle bekletirlermiş.
Biz bu karantina işlerini, özgürlüğümüzü kısıtladığı için aslında hiç sevmeyiz. Vatandaş önlemini çoktan almış ta, bizim bundan haberimiz olmamış. Belirtiler ortaya çıkınca, test yaptırmadan kafadan kendine covid tanısı koyup, ona göre davrananlarla, eczaneden test kiti alıp, test pozitif çıktığında sisteme girmeyip karantinadan kurtulanlar, hepsi de bizim necip vatandaşlarımız. İş karantinadan yırtmak olunca, okumuşun da cahilden, farklı olmadığını, ben de bu sayede öğrenmiş oldum.
Bu türden alternatif yolları, oldum olası hiç öğrenemedim. Yıllarca kamu hastanelerinde çalıştım. Bu yüzden bir salgın olduğunda, bakanlık sağlık otoritelerinden ne denilse, ben de onu yaparım. Hasta olduktan sonra bile, görüşlerim hiç değişmedi. Oturup, paşa paşa karantina sürecimin dolmasını bekledim. Covid ülkemizde, hala yaygın bir hastalık. Marketlerde görevliler dahil, kapalı alanlarda, maske kullananımız çok az. Çoktandır, kimse mesafeye de dikkat etmiyor. Hatta kasiyerler bile. Raflardaki, sebze meyve dahil olmak üzere, her şeyi elleyip seçmeye alışmışız. Yazıyı eleştirisel gözle bakması için eşime okuduğumda, covid yerine korona yazsaydın dedi. Fark etmez, zaten anladınız siz onu. Bir de, aralarında böyle davranmış olan dostlarımız da olabilir, bari o kısmı yazmasaydın dedi. Düşündüm de, onları da yazmasam doğru olmazdı. Serde gazetecilik de var. ‘Gazeteciler, gördüklerini, duyduklarını ve olaylar karşısındaki görüşlerini yazarmış’ derler. Ben de, konuyla ilgili bir fikriniz olsun diye, yine kimseden çekinmeden açıkça yazdım. Hepinize koronasız günler dilerim.