1915 ÇANAKKALE KARA SAVAŞLARI (6): Ne var ki bu aşağılayıcı yaklaşım ve nefret duygularına karşın, Anzakların Türklere bakışında olumlu yönde değişim de olmuştur. Nitekim her iki taraftan ara bölgede vurulmuş olan askerleri gömmek için 24 Mayıs’ta Kanlı Sırt’ta yapılan ateşkes sırasında, Türk komutan ve askerlerini yakından tanıma fırsatı bulan Anzaklar, Türklerin dostça yaklaşımından çok etkilenmişlerdir. Örneğin, Wellington Süvari Alayı’ndan Çavuş B.N. Sandilands, günlüğüne yazdığı 24 Mayıs 1915 tarihli notunda, Türklerle oluşan yakınlaşmayı ve arkadaşlığı şu ifadelerle anlatır:
“Türkler çok dostça davrandılar, sigara ve ateş değiş tokuşu yaptılar. Bulunduğum noktada, onlardan dört tanesi bizden onları kendi siperlerimize götürmemizi istedi. Sanırım pek çoğu tamamen bu arzuyla dopdolu olmalı. Kendisini bizim tarafa götürmem için bana sürekli işaret eden bir tanesi, bir nevi hatıra olarak bana bir fişek verdi ve bazılarını da diğerlerinden bazılarına verdi.”
*
Türk askerinin kahramanlığı, ağır savaş koşullarına rağmen kararlı direnci, düşman yaralılarına karşı duyarlı davranışı gibi pek çok nitelikleri, Anzaklarda hayranlık uyandırmış ve günlüklerinde açıkça ifade edilmiştir. Örneğin, yukarıda da bahsi geçen ve Türk askerine karşı ön yargılı olan John Duder, günlüğüne 1 Eylül’de farklı bir gözlemini not eder:
“Konuştuğum herkes, Türklerin, muharebelerinde mükemmel ve dürüst, iyi savaşçı olduklarını söylüyor. İngilizlere [Anzaklara] karşı savaşmak istemediklerini söyledikleri bilinmektedir. Bir Türk subayını esir alan bir süvari erine ilişkin olarak adamın biri çok hoş bir hikâye anlattı. Süvari eri, esir aldığı Türk subayını sahildeki üsse doğru götürürken, bacağından vurulur. Bunun üzerine, Türk [subay], erin bacağını sarar ve sonra o muhafızını üssün içine kadar sırtında taşır. Tuhaf görünüyor, ama doğru.”
*
Duder, Türklerin, Anzak Koyu’ndan Limni adasına yaralı taşıyan hastane gemilerine ateş etmediğini ve dolayısıyla yaralılara karşı hoşgörülü olduklarını şu ifadesiyle belirtir:
“Türkler, hastane gemilerine saygılı davranıyorlar.” Yaralılara yönelik hoşgörülü davranışın bir başka örneğini, Avustralya’lı er McAhan verir. Yukarıda belirtildiği gibi, her ne kadar Türklere karşı ön yargılı ve olumsuz bir algısı olsa da, 4 Mayıs günü günlüğüne şunları yazar:
“İlk kez insanî bir şey oldu. Kızılhaç bayraklarımızla yaklaştık ve yaralıları alıp götürmemize izin verdiler.”
*
Bir yandan Türk askerini tanıdıkça, yoğun İngiliz savaş propagandası sonucu edinmiş olduğu ön yargıları ve nefreti bırakan Anzaklar, öte yandan muharebe
becerileri, cesaret ve özveri bakımından kendilerini İngilizlerden daha üstün görmeye ve ulusal kimliklerinin bilincine varmaya başlamışlardır. Örneğin, Avustralyalı topçu teğmen McLarty, günlüğünden 4 Mayıs 1915 tarihli mektubuna aktardığı bölümde, Avustralyalıların 25 Nisan günü şafakta Anzak Koyu’na çıkışını gemiden seyrederken yaşadığı heyecanı ve millî duygularını coşkuyla ifade eder:
“Onlar [Avustralyalılar] makinalı tüfeklere ve siperlere gizlenmiş askerlere karşı açık sandallardan karaya çıktılar ve müthiş bir cesaret ve karşı konulamaz bir çeviklikle bir tepeye saldırdılar ve iki saat süren boğaz boğaza bir çarpışmadan sonra zirveyi ele geçirdiler.”
*
Sonuç olarak denilebilir ki Anzak mektup ve günlüklerinde anlatılan gerçekler ve yapılan eleştiriler, Avustralya ve Yeni Zelanda’da, basının ve siyasetçilerin şovenist söylemleri sonucu, oluşmaya veya oluşturulmaya başlanan “Anzak efsanesi” ile tam örtüşmemektedir. İngiliz yöneticilerince “savaş makinası” olarak görülen ve İngiliz emperyalist savaş amaçları için cepheye sürülen Anzaklar, yoğun propaganda ve duygusal sadakat söylemlerinin etkisiyle, macera, şan şeref ve çok para kazanma hayâliyle koşa koşa gönüllü olmuşlar ve amatörce savaştıkları Çanakkale’de ağır kayıplara ve kaçınılmaz bir yenilgiye uğramışlardır.
*
Mustafa Kemal (Atatürk) başta olmak üzere, Şefik Aker, Selahattin Adil, Cemil Conk gibi üstün nitelikli ve birikimli komutanların yönetimindeki son derece iyi eğitimli, vatan sevgisi ile dopdolu ve olağanüstü kahramanlık ruhu taşıyan Türk birlikleri karşısında Anzaklar, hiçbir başarı elde edememişler ve giriştikleri macera, aylarca süren siper savaşları sonucunda hüsranla bitmiştir.
Sonuçta, diğer İngiliz birlikleri gibi, Anzaklar da, Aralık 1915 ortasından Ocak
1916 ortasına kadar olan sürede, Gelibolu Yarımadası’ndaki siperlerini sinsice tahliye ederek, düş kırıklığı ve yenilgi ezikliği içinde çekilip gitmişlerdir.
*
25 Nisan’da Kraliyet Deniz Tümeni kurmay başkanı olarak çıkarmada yer alan Yeni Zelanda’lı Korgeneral Sir George S. Richardson, günlüğünün 18 Aralık 1915 tarihli notunda şunları söyler:
“Anzak ve Suvla [cephelerinin] son tahliye gecesi bize binlerce ve binlerce hayata mal olan bir harekâtta, yenilginin kabûlü… Hava ve deniz, tahliye için uygun ve umarım başarılı olur.”
Richardson’ın bu sözlerinde, düş kırıklığı, coşku ile başlayan bir maceranın acı sonu ve yenilginin ezikliği, tüm açıklığı ile yansımaktadır. İşte bu macerada yer almış o Anzak askerlerinin günlüklerinde de, bu yenilgiyi hazırlayan koşullar, gerçekçi bir anlatımla her bakımdan yansıtılmıştır.
Romantize edilmiş ve Anzak kamuoyuna bir kahramanlık efsanesi olarak sunulmuş olan Çanakkale savaşları, aynı zamanda İngiliz emperyalizminin acı bir yenilgisi olmuştur.
*
Kahraman Mehmet’ciğin ve onları başarıyla yöneten cesur Türk subaylarının tarihe mal olmuş Çanakkale Zaferi, kadim Türk Ulusu tarafından her zaman hatırlanıp, dualarla anılacaktır.
Not: www.polatlipostasi.com dan e-gazete okunabilir; ‘yazarlar’ bölümünden de arzu edilirse tüm köşe yazılarıma erişilebilir.