Günümüzden 84 yıl önce sonsuzluğa uğurladığımız, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla ve minnetle anıyoruz.
Herhalde gece gördüğüm rüyanın etkisi olsa gerek, ağlamaklı, gözlerim yaşlı uyandım. Kendimi toparlamaya çalışırken, “ya ben daha birkaç gün önce Atatürk’ü rüyamda görmemiş miydim?” diye kendimi sorguladım. Evet, ama bu sefer gördüğüm rüya öncekinden oldukça farklıydı! Nasıl mıydı?
Gelin size rüyamda neler gördüğümü anlatayım. Rüyama tekrar “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” girmişti. Bu sefer O’nun yüz çizgilerini beyaz bir bulut içinde görmüş ve hayretler içinde kalmıştım.
Kafasını hafifçe yukarı kaldırmış, uzaklara bakıyordu. Bana yüz ifadesi bu sefer sanki biraz sertmiş gibi geldi. Bir sorunu mu vardı acaba!
Ben ise o sırada, daha önce hiç görmediğim bir bahçenin içinde bulunan ulu bir çınar ağacının altında oturuyor ve hayretle ona bakıyordum. O sırada sesini duyar gibi oldum. Sanki bana söyleyeceği bir şeyler varmış gibi geldi.
“Hey… Delikanlı, beni tanıyabildin mi?”
“Tanıdım, tanıdım Atam… Tanımaz olur muyum hiç! Bırak beni, seni tüm dünya tanıyor” dedim. Hafifçe tebessüm etti lafımın üzerine,
“Aranızdan ayrıldığım dile kolay tam 84 yıl olmuş, peki bu süreçte ne yaptığımı merak ediyor musun?”
“Evet, oldukça uzun bir zaman dilimini geride bırakmışız, peki sorayım, o zaman, ne yaptınız Paşam?”
“Ne yapılabilir ki bu âlemde! Ama boş durmadım, tüm dünyayı izlediğim gibi, ülkemi emanet ettiğim sizleri de, yani Yüce Türk Milletini de izledim.”
“Peki, ülkemizi nasıl buldunuz? Sizi sevindirdik mi? Yoksa mahcup mu ettik? Ne dersiniz Atam?” Her zaman yaptığı gibi, biraz düşündü ve sonra da aklından geçenleri birer, birer anlatmaya başladı.
“Bak delikanlı; Önce, 84 yıl içinde, Türkiye’de neler değişmiş, sana onları anlatayım”.
-Ülkenin kara yollarının çoğaldığını, yeni otoyolların sayısı artan kara taşıtlarına yeterli hizmeti verdiğini, boğazlarımıza ve Körfez’e görkemli köprüler yaptığınızı, Marmaray’ı, Tüp Geçidi gördüm. Ülkenizde çok kaliteli “Hava Alanları” yaptığınızı izledim. Doğrusu göğsüm kabardı.
-“Organize Sanayi Bölgeleri” oluşturarak, bu sahalara, bizim yaptığımız fabrikaların çok daha fazlasını yaptığınızı gördüm.
-Yukarıda saydığım dev eserleri her ne kadar dış borç kaynaklarını kullanarak, yabancı ülkelere yaptırdığınızı bilsem de, bunlarda konsorsiyum oluşturarak Türk Müteahhitliği ve mühendisliğini devreye sokmanız hoşuma gitti doğrusu.
-Büyük şehirlere görünümleri muhteşem “Şehir Hastaneleri” yapmışsınız.
-Okullaşmayı, yine bizden sonra çok yaygın hale getirdiğinize ve hemen hemen tüm şehirlerinizde 200 civarında Üniversite açtığınıza çok sevindim.
-Ülkece övüneceğiniz, benim de çok gururlandığım 2 Türk insanının, ilki (Her ne kadar görüşleri tenkit edilse de) Edebiyat Dalında Orhan Pamuk, ikincisi de Genetik Bilim Dalında Aziz Sancar’ın Nobel Ödülüne layık görüldüklerine şahit oldum. Ayrıca içinizden çıkıp Almanya’ya yerleşen ve son yıllarınızda dünyanın başına bela olan COVID-19 Virüsüne karşı, yaptıkları bilimsel çalışmalar sonucunda, etkili aşıyı bulan İki Bilim İnsanı, Özlem Türeci ve Uğur Şahin’i de mutlulukla izledim. Bunlardan başka ülkenizde ve dünyanın birçok yöresinde bulunan çok değerli Türk Bilim Kadın ve Erkeklerinin olduğundan da haberim var. Onlarla haklı olarak siz de benim gibi gurur duyabilirsiniz.
-Savunma Sanayi’nde çok başarılı olduğunuzu cümle âlem biliyor. Ürettiğiniz ALTAY Tankları ve ATAK Helikopterleri ile Askeri Gemileriniz dünyaca biliniyor. Ayrıca, özellikle bizim zamanımızda olmayan, “İHA ve “SİHA” gibi insansız hava araçları üretip, ihraç etmeniz de beni ziyadesiyle gururlandırdı. “Teknofest” adı altında düzenlediğiniz etkinlikler ise şüphesiz övgüye değerdir. Yeni ürettiğiniz TOGG Marka Elektrikli araçlar için sizleri şimdiden kutluyorum. Umarım bu aracın motoru ve pil sistemini de yakın zamanda üretir hale gelirsiniz.
- Spora verdiğiniz önemin sonucu, yaptığınız tesisleri ve futbol sahalarını buradan yani bulutların üzerinden izlemek harika.
“Benden sonra, böylesi değerli hizmetler yaptığınızı gözlemledim ve sizlerle gurur duydum” dedi. Atatürk’ün bizzat ağzından bu sözleri işittiğime gerçekten çok sevindim ama “bizim hiç mi sorunumuz yok? Onları göremiyor mu acaba? demekten de kendimi alamadım. O sırada suratımı ekşitmişim. Görünce bana ne dedi beğenirsiniz!”
“Ne o yavrucuğum, suratın maymun gibi oldu. Dur bakalım daha sözümü bitirmedim. Eeee... Madalyonun bir yüzünde güzel şeyler var ama diğer yüzü pek de parlak gözükmüyor!”
“Sevgili Paşa’m, ben de sizin gördüğünüz güzelliklerin yanında bazı sorunlarımızı acaba görmüş müdür? diye düşünüp duruyordum.
“Dile kolay oğlum, tam 84 yıldır buradan sizleri izliyorum. Şimdi beni iyi dinle ve sakın panikleme. Sorunlar doğal olarak tabi ki olacaktır ama onların çözüm yollarını arayıp bulmak da sizlere düşmeli. Unutma, “Dost acı söyler”, Neyse dur da anlatayım, neler yaptığınızı. Dinle bak!
-Ben hayattayken, her şeyin başında “adil olma” duygusunun yer aldığına inanan bir insandım. Ama gördüğüm kadarıyla, ne yazık ki sizlere bıraktığım bu cennet vatanda adalet duygusu oldukça hasar görmüş. Örneğin, Hukuk ve Medya ile ilgili bazı Kurumlarınız maalesef tüm kararlarında adeta “nalıncı keseri” gibi tek tarafa yontuyor. Bu kafayla devam ederseniz, daha çoook “Adalet Yürüyüşleri” yaparsınız.
-Uzun yıllar siyasetçilerinizin, “kayırmacı” ve “liyakat’ı” gözardı edici politikalar güttüğüne şahit oluyorum. İhale Kanununuz neredeyse ortalama her 3 ayda bir adrese teslim çıkarttığınız kanunlarla devamlı değişikliğe uğruyor. Hal böyle olunca da, halktan toplanan vergilerin önemli bir bölümü, haksız bir şekilde, kayırılan firmalara akıtılmış oluyor.
- Bizim zamanımızda çok düşük bütçe gelirleriyle, fabrikalar yapılmıştı ve oralarda işçilerimiz çalışıp ailelerini geçindiriyordu. Evet, bu KİT’ler zamanla ekonomik ömürlerini yitirdiler ama gerekli yatırımla yenileyebilirlerdi. Nerede o caanım Şeker Fabrikalarımız, maşallah hepsini satıp bitirmişsiniz. Şimdi de kalkıp şeker ithal ediyorsunuz. Oldu mu yani bu?
-Tarım’ı, hayvancılığı göz ardı etmişsiniz. Şimdi ise ülkenize hiç yakışmayacak şekilde, mecburen tahılı ve eti ithal ediyorsunuz.
-İşsizlik ülkenizde neredeyse % 20-25 düzeylerine tırmanmış. Meydanlar genç işsizlerin umutsuzca dolaştığı yerler haline dönüşmüş. Ülkenin neredeyse yarısına yakını “yoksulluk sınırının altında” yaşıyor. Enflasyon canavarı %85 leri aşmış, sabit gelirli halk zor durumda. Bunların bazıları, pazar yerlerine akşam üzerileri gidip, utanarak, sıkılarak atık sebze ve meyve topluyor. Ben buradan hepsini görüyor ve çok üzülüyorum.”
-Dış ve iç borçlarınızı takip ettim. Toplam aklımda kaldığı kadarıyla galiba 350-400 milyar Doları bulmuş. Bu borç nasıl ödenir bilemiyorum. Faizini bile ödemek insanı düşündürüyor. Ama dış borcun azaltılabilmesi için yapılması gereken en önemli işlerden birisi, Rüzgar ve Güneş Enerjisi üretim tesislerinin kurulmasını teşvik etmektir. Haydi bakalım!
“Evladım son olarak sana çok önemli bir şey daha söylemek istiyorum”.
“Doğrusu meraklandırdınız Atam”.
“Dedelerinize, anne ve babalarınıza ve nihayet sizlere emanet ettiğim bu cennet vatan ciddi bir tehlike ile yüz yüze kalabilir. Ülkedeki siyasi liderlerin rakiplerine karşı takındıkları tavır ve kullandıkları aşırı sert söylemler nedeniyle, toplumun ayrı kutuplara ayrışmasını izliyorum. Şayet bu kutuplaşma sertliğe ve çatışmaya dönüşürse o zaman sizlere asla hakkımı helal etmem. Ama ben Türk Gençlerinin birbirine karşı hoşgörülü davranacağına, bu zorlu süreci salimen atlatacağınıza inanıyorum. Son sözüm budur evlat. Haydi sen şimdi git ve benim bu duygularımı tanıdığın kim varsa ona anlat” dedi ve sanki Atatürk üzüntüsünden ağlar gibi, sarındığı buluttan yağmur damlaları önümdeki çimenlerin üzerine pıtır, pıtır düşmeye başlamıştı. Sonra da bulutun dağılmasıyla görüntüsü kayboldu gitti.
Herhalde Atatürk’ün söylediklerinin etkisi ile olsa gerek, ben de onun gibi üzülmüş ve ıslak gözlerle uyanmıştım. “Hayırdır İnşallah!”
'
'
'
'
'
'
'
'
'
'