Sanki idam sehpasına getirilen ve etrafındaki 5-6 infazcının, “hazırlan bakalım… artık sonun geldi!” gibisinden biraz alaycı, biraz aşağılayıcı, biraz da intikamcı bir yaklaşımla yağlı urganı boğazına geçirilmiş Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı “Mondoros Mütarekesi” adı altında 30 Ekim 1918’de verilmişti.
Merak edenler için söylüyorum. Mondoros nerede? Bugünkü Yunanistan’ın Limni adasının bir koyu. I. Dünya savaşından “Çanakkale Zaferi” ne rağmen güdümünde olduğu Almanya yenik çıktığı için Osmanlı Devleti de ne yazık ki yenik sayılmış ve galip devletlerin öncüsü İngiltere’nin Akdeniz Filosu Komutanı Koramiral A. G. Carthorpe liderliğindeki heyet, neredeyse tek taraflı acımasızca aldığı kararlar gereği Anadolu ve Rumeli’yi adeta parça parça etmişti.
Ömrü savaş meydanlarında geçmiş Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa Sadrazam İzzet Paşa’nın kendisine İstanbul’a (başkente) dön emrinden sonra 13 Kasım sabahı trenle geldiği Haydarpaşa garından vapurla karşı sahile geçerken boğazda demirlemiş (61 adet) işgalci gemilerini görünce, tecrübelerinin ışığında geleceğe dönük ünlü tahminini yanındaki yaveri Cevat Abbas’a yapar; “geldikleri gibi giderler”.
O’nun için artık İşgal altındaki İstanbul’da zorlu ve sıkıntılı günler başlamıştır. Aklı hep “Anadolu” ile meşguldür. Bir yolunu bulup “yetkili” olarak ne yapıp yapıp oraya ayak basmalıdır.
İstanbul’da iki yakın silah arkadaşıyla gizli gizli buluşup geceler boyu görüş alışverişi yapıyor, bir çıkış yolu arıyordu. Bunlardan ilki Bahriye Nazırı(vekili) Rauf (Orbay) Bey ve ikincisi ise Harbiye Nazırlığı Müsteşarı Alb. İsmet (İnönü) idi.
Kader dediğimiz şey bu olmalı; neredeyse tarihi değiştirecek olan “işaret fişeği” Karadeniz’in Samsun, Trabzon havalisinde yaşayan azgın Rum çeteleri tarafından Anadolu semalarına fırlatılmıştı. İstanbul’a gelen Yunan savaş gemilerinden cesaret alan bu silahlı çeteler Türk köylerine baskınlar veriyor ve günahsız birçok insanımızı şehit ediyorlardı ama İstanbul’a yani İngiliz İşgal Komutanlığına ise bunun aksi yani Rumların Türkler tarafından katledildiği şikayeti gidiyordu.
İşte bu nedenle İngilizler Sadrazam Ferit Paşa’dan dolayısıyla Padişah Vahidettin’den Karadeniz Bölgesindeki Rum ve Ermenilerin korunmasını istemiş ve acele önlem almalarını yoksa kendilerinin müdahale etmek zorunda kalacaklarını dayatmıştı.
Sonunda, sorunun halledilmesi amacıyla 9ncu Ordu Müfettişi olarak geniş yetkilerle donatılan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Samsun’a görevlendirilme iradesi Padişah tarafından bizzat onaylandı.
Çeşitli engellemelere, güçlüklere rağmen bu köhne “Bandırma Vapuru” 3 günlük zorlu bir serüven sonucunda, takip edildikleri İngiliz Gemisi tarafından batırılamayıp, sağ salim 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastı.
Şayet bizler, aziz Türk Milleti olarak, İslam Aleminin dünyaya açılan; “ilimi, bilimi, çok çalışıp başarıyı yakalamayı” hedefleyen aydınlık yüzü olmuşsak; bunu şüphesiz zorluklarla mücadele etmesini bilen, dur durak bilmeyen, ileri görüşlü bir dehaya yani Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya ve onunla aynı fikirleri paylaşan kahraman silah arkadaşlarıyla o’na inanmış “Kadim Türk Milletine” borçluyuz.
19 Mayıs Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.