Türkiye Akdeniz’in en önemli aktörüdür.
Hatta öyle ki, Akdeniz’e kara sınırları en uzun olan ülke konumunda Türkiye bulunuyor.
Buna rağmen geçmiş dönemde Ege ve Akdeniz’de sınırların belirlenmesinden çok adaların paylaşımındaki adaletsizlik sebebiyle sanki Akdeniz’de hükmümüz yok gibi sayılıyor.
Oysa Ege’de de, Akdeniz’de de tüm kıyı ülkelerinin hakları neyse bizimde haklarımız o kadardır.
Türkiye aynı zamanda yaptığı anlaşmalar ile kıta sahanlığı yetki alanını da genişletmiş uluslararası hukuka uygun hareket ederek ciddi bir stratejik hamle ile haklı pozisyona gelmiştir.
Akdeniz’de enerji arayışı yada var olan enerji kaynaklarından faydalanma hakkı neden sadece bir kaç ülkenin elinde tekelleşsin?
Türkiye olarak kendi enerji kaynaklarını işlemek, hakkı olanı almak bizim en doğal ve ülke olarak da egemenlik hakkımız.
Avrupa’nın şımarık çocukları Fransa ve Yunanistan’ın buna engel olmak için yaptığı girişimler nafile çabalardır.
Elbette bu durumu görmezden gelmeyeceğiz ama egemenlik haklarımıza yönelik en küçük hamlede de herkes hak ettiğini alacaktır.
Türkiye her zaman müzakereden yana sergilediği tutum ile de zaten bu ispat etmiş, uluslararası arenada doğru hamlelerle ilerlemiştir.
Ancak müzakereler devam ederken, onlarca yıldır yapıldığı gibi Yunan askeri birliklerinin arama gemilerimize yönelik yaptığı tacizler neticesinde müzakere masasından kalktık.
Kalktığımız gibi de arama gemilerimize yönelik hamleleri boşa çıkartacak adımları da sahada bizzat attık.
Şunun bilinmesi gerekiyor ki, Türkiye bu enerji kaynaklarını işlemeye başladığı anda gelişmiş ekonomileri olan ülkelerin bulunduğu zirve noktasına ulaşacak.
Neden bu olmasın?
Neden biz de doğalgaz ve petrol üreten, işleyen ve satan bir ülke olmayalım?
Elbette olacağız!
Tüm bu arama ve sondaj gemilerinin üretilmesi sonra da denizde sahada çalışmaya başlaması, Türkiye'nin bu projeyi 5 yıldır yürüttüğünün bir ispatı.
Bu gemilerin hepsi milli üretim olarak kendi tersanelerimizde son 5 yıl içinde üretildi.
Doğal olarak da bizim için enerji stratejisi yeni değil iyi planlanmış stratejileri iyi geliştirilmiş, uluslararası arenadaki hukuksal zeminin iyi ayarlandığı bir hamle.
Bu milli ve ulusal bir hamledir.
Bu hamle egemenlik hamlesidir.
Hepimize düşen tıpkı yavru vatan Kıbrıs’ta olduğu gibi hırslarımıza yenilmeden, tüm müzakere ve uluslararası hukuktan doğal haklarımızı savunmaktır.