Türkiye Barış Pınarı harekatıyla birlikte Dünya konjektöründe hatırı sayılır bir yer edindi.
Ülke içindeki tüm dinamikleriyle birlikte hareket ederek, siyasi, sivil toplum ve vatandaş nezdinde gerçekleştirdiği birliktelikle ASLINDA kenetlenmiş bir ülke olarak hakkını uluslararası arenada da savunabilecek ve taviz vermeyecek bir devlet olduğunu ortaya koydu.
“Gelişmiş dünyanın gelişmiş ülkeleri” olarak kendini nitelendiren ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin haklı davasına bu kez ses çıkartmadı, çıkartsa da on denece cılız ve uluslararası kamuoyunda yer bulmayan çıkışlardı.
Türkiye’nin Barış Pınarı harekatı zamanlama açısından da son derece etkili bir mesajın verilmesine sebep oldu.
Rusya’dan alınan S-400 füzeleri ile başlayan ABD ile sürtüşme, yaptırımlara yönelik direnme refleksi ve gücü, beraberinde Türkiye’nin artık sınırlarında yada ülke güvenliğini tehdit eden konulara müsemmaya göstermeyeceğini vurguladığı, bunu fikirden ileri gelerek eyleme de döktü.
Zamanlama açısından yaptırımların başladığı bir anda bu harekatın başlamasıyla birlikte ciddi bir mesajda verilmiş oldu.
Türkiye Cumhuriyeti, siyasi kavgalarına asla ülke güvenliğini alet etmeyen, yaptırımlara yada ekonomik tehditlere vatandaşının can güvenliğini, ülkesinin bekasını zedeleyecek terörist faaliyetlere peşkeş çekmeyeceğini ispat etmiştir.
Türkiye artık kendi kendine yetebilir bir ülkedir.
ABD, sadece ekonomik güçle bir şeyleri baskı yaparak dikte edemeyeceğini anladı.
Çünkü ekonomik yada askeri yada siyasi anlamda Türkiye sadece bir ülkeye bağımlı olma devrini çıktan bitirdi.
Dünya’nın son dönemde ABD’ye yönelik bakış açışı giderek daha da kızgın bir hale gelirken, Dünya genelinde tek dev dönemi de sona ermeye başladı.
İşte tam da bu noktada Türkiye kendi ayakları üzerinde, kendi kendine yetebilen bir ülke görüntüsüne bürünerek gücünü milletinden aldığını göstererek, asla teslim olmayacak bir kriterini ortaya koydu;
Mesele vadansa ferisi teferruat..