Kadına yönelik şiddet, bir toplumun en derin yaralarından biri olarak biliniyor. Her gün, farklı şehirlerde, farklı yaşam alanlarında yaşanan dehşet verici olaylar, bu sorunun ne kadar köklü olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, hâlâ birçok yerde kadını bir eşya gibi gören ve haklarını hiçe sayan bir anlayışın sürmesine neden oluyor.

Kadına şiddet sadece fiziksel bir saldırı değil; psikolojik, ekonomik ve cinsel istismar da bu kapsamda yer alıyor. Öncelikle, bu sorunla yüzleşmek için toplumsal bir bilinç oluşturmak şart. Eğitimden başlayarak, medyanın bu konudaki rolü, aile içindeki tutumlar ve devlet politikalarının etkisi büyük.

Ülkemizde son yıllarda kadına yönelik şiddet olaylarının artması, bu konuda daha fazla farkındalık yaratılmasının ve harekete geçilmesinin şart olduğunu gösteriyor. Kadınları koruma yasalarının güçlendirilmesi, zorunlu eğitim programlarının uygulanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi, bu mücadelenin en önemli adımları.

Şiddetin son bulması, sadece yasaların değil, toplumun her bireyinin sorumluluğudur. Suskun kalmak, şiddeti meşrulaştıran bir tutumdur. Herkesin, şiddetin karşısında güçlü bir duruş sergilemesi gerekiyor. Unutmayalım ki bir kadının sesi, bir toplumun gücüdür. Kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye dair etkili stratejiler geliştirmek, eğitimden başlamalı. Genç yaşta verilmesi gereken toplumsal cinsiyet eğitimi, bu konuda düşünce ve tutumların değişmesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca, halkın bilinçlendirilmesi ve şiddeti normalleştiren söylemlerin ortadan kaldırılması için medya önemli bir rol üstlenmeli.