Göktürklerde Devlet Yönetimi ve Adalet konusu kafamda oluşunca çeşitli kaynaklardan araştırma yapıp kendi fikir ve görüşlerimle harmanlamak istedim. İstanbul Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Sn. Özlem Bağdatlı’nın “Kutadgu Bilig’de Devlet ve Adalet İlişkisi” adlı Yüksek Lisans Tezi ilgimi çekti. Ben’de bu ve diğer benzer kaynaklardan esinlenerek aşağıdaki yazıyı sizler için derledim.
Arapça “Adl” sözcüğü zaman içinde değişim geçirerek Türkçeye “Adalet” olarak geçmiştir. Adalet; “hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk” demektir. Adalet kavramı dünya tarihi içinde, devletler tarafından çeşitli şekillerde algılanmasına rağmen, anlamı temelde tekmiş gibi görülür. Adalet sonuç itibariyle, insan yaşamı için zorunlu, vazgeçilmez evrensel bir değerdir.
Adalet kavramı bilimsel anlamda iki ana bölüme ayrılır. “Hukuksal Adalet”ve “Hukuk dışı adalet.” Ben, çağlar boyu birbirinden sınırlarla ayrılmış devletlerin içinde yaşayan toplumlarına siyasi açıdan ürettiği kanunlar doğrultusunda uygulamakla yükümlü olduğu “Hukuksal Adalet” üzerinde durmak istiyorum. İşte bahsettiğim hukuk temelli adaleti, her toplum kendisi oluşturur. İnsanların adalet arayışları ve bunu sürekli kılmak isteyişleri toplumsal düzeni ortaya çıkartmıştır.
Adalet anlayışı denildiği gibi çeşitli şekillerde açıklanması paralelinde ortak bir sonuca ulaşılabilir. Adalet, devletin hukuki alanda gerçekleştirmekle yükümlü olduğu görevlerinden biridir. Devlet, adalet ve toplum ilişkileri, her zaman bilge kişilerce değerlendirilerek bir sonuca varılmıştır.
Türklerin tarihinde, Yusuf Has Hacip’in yazdığı Kutadgu Bilig’e bakıldığında devlet ve adalet üzerine yazılanların günümüzde de paralellikler gösterdiği görülebilir.
Göktürkler zamanında, Orhon Yazıtları’nın girişinde insanın yaradılışıyla ilgili düşünce belirtilmektedir. Burada din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin tüm insanlar bir bütün olarak düşünülmüştür. Dünya hâkimiyeti ideali doğrultusunda, Kağan tüm insanları eşit olarak görmekte, herhangi bir ayrım yapmadan onları yönetmektedir (Kültigin Yazıtı).
Dolaylı olarak söz sahibi olan halk, “bodun” sözcüğüyle anlatılmıştır. Belli bir hükümdar tarafından yönetilen halk anlamındaki “bodun”, Türk devletinde tebaa değil, hür, faal, idaresinde nüfuzu olan bir unsurdur. Devlet halkın malıdır; devleti halk kurmuştur. Bir milletin varlığı için en önemli şart, idare eden bey ile idare edilen halk arasında uygunluk ve anlaşma olmasıdır. Bu anlaşmaya Türkler “tüz” yani “ “düz olma” demiştir.
Tüm bunlar bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde; Göktürklerde yöneten kağan ile yönetilen budun yani halkın karşılıklı adalet dengesi içinde anlamlı bir bütünlüğü olduğu görülmektedir. Tanrı tarafından “kut” (kuvvet, cesaret, siyasi hâkimiyet gücü) verilen kağanın konumu, insan anlayışı açısından önem taşımaktadır. Hükümdar olarak Tanrı ile halk arasında bulunan kağan, töreye uygun şekilde toplumu yönetmek zorundadır. Çünkü bütün eylemlerinde Gök Tanrıya karşı sorumludur. Kağan adil olduğu, halkına iyi baktığı, zenginlik içinde yaşattığı sürece “kuta” sahiptir. Görevlerini yerine getirmediği takdirde halk, kağanı tahttan indirmektedir(Bilge Kağan yazıtı).
Kağan, birbirinden farklı birçok halkın bir arada olduğu bir toplumu idare etmektedir. Bu insanlar arasında belirgin bir ayrım (asil olan/olmayan ayrımı) bulunmamaktadır. Türklerde hiçbir zaman soyluluk olmamıştır. Orhun yazıtlarında asalete önem verilmemiş ve insanın şahsi değerine bakılmıştır. Bunun günümüzde tam karşılığı ise,”liyakat” dır. Liyakat yani eğitimli, bilgili ve yetenekli insan ise; o toplumda siyasi aklı besleyecek olan devlet bürokrasisinin özünü oluşturur. Yani bir devletin gelişimini, yükselmesini sağlayacak olan bürokratik yapı ancak liyakatli kadrolar tarafından inşa edilebilir. Göktürklerde devletin temeli “bilgiye” dayandırılmış, Türk halkının başarıları ile yok oluşu yine “bilgi” sebebine bağlanmıştır.
İslam öncesi dönemde Türklerde kadına değer verilmiştir. Hatun savaşlarda kağanın yanında yer almış, devlet meclislerine katılmıştır. “İl” yani devlet olmak için düzenli bir orduya ve merkezi bir idareye dayalı bir teşkilatın yanı sıra bağımsızlık da gerekmektedir. Sözü geçen etkili bir yönetici (kağan), bu yöneticiye kayıtsız, şartsız itaat eden bir halk (bodun), adaleti ve güvenliği sağlamayı amaçlayan kanunlar (töre), Türk ilinin (devletinin) başlıca unsurlarıdır.
Yazıtlardan Ötügen Dağı’nın Göktürkler için önemli olduğu anlaşılmaktadır. Kağan burada yaşadığı müddetçe İmparatorluk varlığını sürdürecektir. Oğuz Kağan Destanı’ndaki kutsal “Gök Yeleli Kurt” ile Büyük Hun Devleti ve Uygurların ataları olan Kurt Ata ve Kuzey Doğu Sibirya’daki kavimlerin ataları Erkek Bir Kurt’tur. Kurt Ata ile ilgili türeyiş efsaneleri, daha eski çağlarda; Kurt Ana ile ilgili efsaneler ise daha yeniçağlarda meydana gelmiş mitolojik efsanelerdir.
Burada dikkat edilecek olursa çok önemli iki olgudan bahsedilmektedir. Bunlar Erkek ve Kadının toplumdaki yerlerinin kavramlarıdır. Yani “Kurt Ata” ve “Kurt Ana” olarak her ikisi de aynı önemde güçlü değerler olarak Oğuz Kağan Destanı’nda yer almıştır. Binlerce yıl önceki Türk Dünyasında Erkek ile Kadın’ın adil bir şekilde, destansı eşitlik kavramı; günümüz Erkek Egemen Türkiye’sinde terazinin ibresi ne yazık ki Erkekten yana, Kadının aleyhine eğilmiştir. Kabaca 2000 yıl önceki bir olgudan bahsediyorum. Bana göre çok şaşırtıcı olan da, her iki Türk devletinin arasındaki “eğitim” farkıdır. Aslında farktan bahsetmek ne derece doğrudur, o da tartışılır. Çünkü Göktürk Devletinde halk geneline yayılmış “yazılı eğitim” diye bir olgudan bahsedilemez, ama günümüz Türkiye’sinde ise (içerik kalitesi tartışılsa da) tüm ülke sathına yayılmış “yazılı eğitim” mevcuttur. Hal böyleyken acaba “Kadın, Erkek” eşitlik kavramı, günümüz Türkiye’sine göre, yazılı eğitimi olmayan Göktürk’lerde neden daha değerlidir? Cevabı ise: her iki Türk Devleti arasındaki belirgin fark, “kültür” ve “töre” anlayışından kaynaklanmaktadır.
Not: (1) Bundan sonraki (2) nolu yazımda; “Göktürkler’de Devlet Yönetimi ve Adalet” başlıklı yazıma devam edeceğim. İlhan Küçükbiçmen
Not: ( 2) www.polatlipostasi.com dan e-gazete okunabilir; ‘yazarlar’ bölümünden de arzu edilirse tüm köşe yazılarıma erişilebilir. İlhan Küçükbiçmen [email protected]