CUMHURİYETİMİZİN 100.YILI KUTLU OLSUN
PADİŞAHLIK SONRASI CUMHURİYET!
Padişahlık sonrası Cumhuriyet!
Cumhuriyet ilan edilmesine ve Cumhurbaşkanlığına Gazi Mustafa Kemal’in seçilmesine rağmen, Halifelik makamına dokunulmamış, Abdülmecid Efendi’nin görevine devam kararı alınmıştı. Yakında Hilafetin de kaldırılmasıyla, cumhuriyet tam anlamıyla yerine oturacaktı…
Ama ortada ilginç yapısal bir zorluk vardı! Cumhuriyet idaresi mecliste tartışılırken bile birçok milletvekili olayı hâlâ tam olarak kavrayamamış, özümseyememiş, saltanatın kaldırılmasını bir türlü içlerine sindirememişti.
Acaba padişah yerinde kalsa, O güçlü bir Meşrutiyet idaresiyle kontrol edilemez miydi kabilinden tereddüt içinde bulunan, sayıları azımsanmayacak bir grup vardı mecliste. Onlar bile cumhuriyet fikrinin, ülke için daha çok erken olduğu düşüncesini savunurken, kendi yörelerinde bulunan halka bunu nasıl anlatacak, ne şekilde savunacaklardı kabullenemedikleri cumhuriyet rejimini? Onlar da kararsızlık ve ikilem içindeydiler. Hatta bazıları Mustafa Kemal’in kendini Padişah ilan etmesinin doğruluğuna bile inandırmıştı.
Halka, diğer adıyla Anadolu köylüsüne gelince problem, milletvekillerinin durumundan çok daha zor ve karışıktı. Çünkü halk dediğimiz Anadolu ve Rumeli insanı yüzyıllardır Osmanlı Padişahının halkı veya vatandaşı değil, tebaası, ümmetiydi. Adeta padişahın müritleri desek pek de yanlış olmazdı.
Onlar piramidin en dibinde yani tabanında yer alıyordu. Üzerlerinde ise katman, katman, şeyhler, kadılar, beyler, ağalar, kaymakamlar, valiler, paşalar, vezirler ve veziriazam gibi kaldırmakta zorlandıkları büyük bir yük vardı.
Padişah ise, onlar için bu sayılanların hiçbiri ile kıyaslanamaz bir konumdaydı. O hepsinden farklıydı. O bir kere halifeydi, kutsaldı; yanaşılamaz, yüzüne bakılamaz, dokunulamazdı. Padişah asla yanlış yapmaz, yaptığı düşünülemezdi bile. Sorun hep beceriksiz sadrazamlarda ve vezirlerde aranırdı.
Evet, bu ümmet, yüzyıllardır böylesi bir ortamda yetişmiş, baskılanmış, atalarından öncelikle itaat ve sadakat duygusunu, biat geleneğini devralmıştı.
Ama bunların yanında Anadolu’nun cefakâr insanı, Çanakkale savaşlarından bu yana, Yunan’ı denize döken bir kahramanı da tanımış, onu ve onun silah arkadaşlarını bağrına basmıştı. Kemal paşa onlar için bir kurtarıcı, bir halk kahramanı olmuştu… hepsinin gönlünde yer etmişti Kemal Paşa…
Peki, şimdi ne olacaktı? Yeni padişah o mu olacaktı yoksa? Cumhuriyet de neyin nesiydi ki! Belli ki akılları bu yeni rejimi kavramakta oldukça zorlanacaktı.
Doğrusu, cumhuriyeti birileri ortaya çıkıp onlara enine boyuna anlatmalıydı. Asırlardır özgürlüğün ne anlama geldiğini bilmeyen, eğitim yüzü görmemiş, savaş çıktığında yaka paça toplanmış, çoğu zaman horlanmış, fakirliği yaşam tarzı bilmiş bu itaatkâr, masum insanlara, birileri çıkıp vatandaş olmanın, özgür bireyler olmanın, hürriyetin, demokrasinin ne anlama geldiğini anlatmalıydı…
Ama bu oldukça zor olacaktı, biraz da belki zorlamayla…
İlhan Küçükbiçmen