Mustafa Kemal Paşa’nın 29 Mayıs 1919’da 3ncü, 15nci ve 20nci Kolordu komutanlarına gönderdiği şifreli telgrafta içinde bulunulan günlerin, ülkenin en karanlık günleri olduğu vurgulanıyordu.

Bir gün sonra Erzurum’da bulunan 15nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafın özü şuydu:

“Daha önce de arz ettiğim gibi, durumumuzu karanlık görüyorum.”

Gerçekten Anadolu’nun durumu Mustafa Kemal   dediğinden pek farklı değildi. Fakat O, bu acı gerçeği sezinlerken asla ümidini yitirmemişti. Çünkü bu kadim Anadolu topraklarında yaşayan, buranın gerçek sahibi Türk halkı idi. Şayet bu halk üzerinde milli bir heyecan yaratılırsa, bu karanlık günlerin aşılacağına asla şüphe duymuyordu.

M. Kemal Samsun’dan Amasya’ya geçince oradaki yerel bir panayıra gider… Halk kendisini görünce coşkuyla alkışlamaktadır. O sırada Paşa, yanında bulunan gazete muhabirine halkı göstererek; “Bak birader! Söyle bakalım, böyle bir milletten nasıl ayrı kalınır? Gördüğün bu üstü başı perişan insanlar yok mu? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vardır ki, inanamazsın… Çanakkale’de, Kafkasya’da, Galiçya’da, orada, burada aslanlar gibi çarpışan, yokluklara aldırış etmeyen işte bu insanlardır.” 

Eminim paşanın o sırada aklından, “bu insanlarla gurur duyuyorum” düşüncesi geçiyordur.

Mustafa Kemal Paşa Türk milletine güveniyordu. Belki de güvendiği tek kuvvet “millet” idi. “Köşeye sıkıştırılan, canına kıyılan millet, her şeyi göze alırdı.

Gelecek aylar, yıllar belki de bu düşünceyi haklı çıkaracaktı.