NEREYE SAVRULUYORUZ? (28) ADALET PARTİSİ VE RAKİBİ CUMHURİYET HALK PARTİSİ; TEHLİKELİ SAĞ-SOL ÇATIŞMALARI

Ülkede Demokrat Parti’nin açtığı yoldan, dediğim gibi bu sefer yeni kurulan Adalet Partisi yürümeye başladı. 1964 yılında partinin başına Sn. Süleyman Demirel getirilmiş, 1965 yılında da Sn. İsmet İnönü Hükümeti önderliğindeki CHP’yi yapılan seçimle iktidarda düşürmüş ve Demokrat Parti Mecliste çoğunluğu sağlayarak iktidar olmuştu.

‘Başbakan Demirel’ sağ görüşlüydü ama gerçek bir demokrat liderdi. İktidar olduğu dönemde, bu sefer İnönü yerine karşısında CHP’yi temsil eden Sn. Bülent Ecevit vardı. Bu iki lider birbirinin rakibi olmasına karşın üslup açısından çok olgun söylemlerde bulunuyor ve ülke insanına olumlu açıdan örnek oluyorlardı.      

İçinde bulunduğumuz 2024 yılından itibaren geçmiş 10 yılı baz alacak olursak, yukarda dile getirilen olgun ve karşılıklı saygı çerçevesinde yapılan söylem ve tenkitlerin; ne yazık ki günümüz siyasi liderler arasında görülmediğine ve toplumun hiç de onaylamadığı adeta ağır hakaretlere varan tartışmalara uzandığına üzülerek çok şahit oluyoruz.                                  

S. Demirel ‘Barajlar Kralı’ olarak anılıyor, baraj inşası ve sulama konularının yanında sanayi yatırımlarına ve eğitime de oldukça önem veriyordu.

CHP lideri olarak zaman zaman Başbakan olarak ülkemizi yöneten Karaoğlan lakaplı Bülent Ecevit de 1974 Kıbrıs Barış Harekatı önderi olarak hafızalarımıza kazınmıştı.

Ecevit ayrıca ülkede sol görüşü, işçi haklarını savunan ve sendikalaşmayı teşvik eden “dürüst siyasetçi” olarak anılmaktaydı.

İstenmeyen olaylar denilen ‘Sağ-Sol’ kavgaları özellikle 1965 ile 1980 yılları arasında yoğunlaşmıştı. Eğitim düzeyi yıldan yıla artış gösteren genç TC’nin idealist üniversite öğrencileri kendi aralarında oluşturdukları ideolojileri doğrultusunda ‘sağcı’, ‘solcu’ adları altında kamplaşmış ve birbirine üstünlük sağlamak amacıyla önceleri karşılıklı sözlü sloganlar şeklinde çatışmaya başlamışlardı.

Ama onları birbirinden ayırıp, uzaklaştırması gereken emniyet güçleri de siyasilerin gizli teşvikleri ile ‘Pol Bir’ veya ‘Pol Der’ gibi farklı dernekler altında  görev yapıyor ve taraf oldukları öğrencilere göz yumuyordu.  Bu tehlikeli durum öğrencilerin karşılıklı silahlı eylemlerine davet çıkartma anlamını taşıyordu.  

Hal böyle olunca da kendilerine verilen gizli emniyet gücünden destek gören gruplar artık öldüresiye karşılıklı silahlı çatışmalar giriyor ve hasmını öldürerek sindirmeyi sanki kutsal bir görevmiş gibi değerlendiriyordu!

Her iki karşıt görüşteki guruba bağlı bireylerin ortaya atılıp, ‘arkadaşlar biraz empati yapalım. Acaba biz nerede hata yapıyoruz?’ türünde bir teklifte bulunsa, o arkadaş davaya ihanet ediyor veya o dava adamı değil gibisinden, mensubu bulunduğu gurubun önde gelenleri tarafından derhal dışlanırdı.

Sol görüşe mensup kişiler sağcı olarak nitelendirdikleri karşıt gurubu, “dinci, gerici, yobaz, şeriat meraklısı” diye suçlarken; sağcılar da solcuları, “dinsiz imansız, Allahsız ve Komünist” olarak suçluyordu.

1975’li yıllara gelindiğinde her iki sağcı ve solcu guruplar arasında karşılıklı silahlı çatışmalar başlamış ve yıldan yıla da hızını arttırmıştı. Bu guruplardan başka aşırı Türk Milliyetçisi ve Aşırı Kürt Milliyetçisi gruplar da türemiş onlar da karşılıklı silahlı çatışmalar içinde yerini almıştı. 

1979-80 yıllarında ise artık ne yazık ki günde 15-20 gencimiz yaşamını yitiriyordu. Ülkemiz adeta savaş alanına dönmüştü.

Gelecek yazı, “12 Eylül 1980 Askeri Darbesi” üzerinedir.

Dijital erişim: Google-Polatlı Postası-Yazarlar