Geride bıraktığımız hafta kâbus gibi olaylara tanık olduk. Ege ağırlıklı olmak üzere başka bölgelerde de çıkan orman yangınları, yangınlara müdahalelerin yetersiz kalması, çok sayıda canlının yangınlarda yok olması, yurttaşların evlerinin yanıp kül olması ve nice olayı yaşamanın derin üzüntüsünü yaşadık...

Bunlar olurken olağanüstü toplanan TBMM’de neler oluyordu peki? Kavga, dövüş... Kan gövdeyi götürüyordu. Bir yanda yanan ormanlar yanan canlar, yok olan evler, mağdur hayatlar diğer yanda yumruk yumruğa birbirine giren vekiller...

Her ne olursa olsun meclis kürsüsünden gerçekleştirilen bir konuşmanın dokunulmazlığı vardır, buna gösterilen tepki fiziki saldırı şeklinde olmamalıdır, kabul edilemez. 

Günümüz dünyasında en tartışılan konular arasında yer alan ‘ahlak’ kavramına bir girizgâh yaparak devam etmek isterim. Ahlak hepimize daha çok küçük yaştan öğretilen, empoze edilen bir kurallar silsilesidir. Her şeyin bir ahlakı vardır, siyasetin de değil mi?

Siyaset, toplumların düzenlenmesi ve yönetilmesi sürecinde ortaya çıkan kararların alındığı, farklı fikir ve ideolojilerin bir araya gelerek toplumsal faydayı gözeten bir alan olarak tanımlanır. Siyaset adece güç elde etme ve yönetme sanatı olarak görülmemeli, siyaset arenasında da ahlaki bir disiplin olduğu unutulmamalıdır. Türkiye'nin siyasi geçmişine bakınca, lider vekil nezdinde günümüzde siyasette üslubun, değerlerin oldukça değiştiğini söyleyebiliriz. 

Mecliste kavgalar yaşanmasına çok da uzak bir toplum değiliz evet ama bu kadarı hele hele ülke olarak içerisinde bulunduğumuz ekonomik kriz, iklimsel krizler ve daha nicesi yaşanırken iyice dayanılmaz oluyor. 

Siyaset ve ahlak arasındaki ilişki tarih boyunca birçok düşünürün tartıştığı bir konu olmuştur. Platon ve Aristoteles gibi antik Yunan filozofları, siyasetin erdem ve adalet üzerine inşa edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Onlara göre, iyi bir yönetim ancak ahlaki değerlere bağlı kaldığı sürece başarılı olabilir. Modern çağda ise Machiavelli gibi isimler, amacın her zaman aracı meşrulaştıracağı görüşünü öne sürerek siyaset ve ahlak arasındaki bağı zayıflatmıştır. Machiavelli'nin bu pragmatik yaklaşımı, siyaset alanında etik değerlerin göz ardı edilmesine kapı aralamıştır.

Günümüze kadar da bu anlayış sirayet etmiştir gördüğümüz üzere... Türkiye’de geçmişten bugüne gelindiğinde, demokrasi, insan hakları, şeffaflık, dürüst yönetim anlayışı açısından kayıplarımızın oldukça fazla olduğu kanaatindeyim. Kaybettiklerimizi kazanmamız, huzurlu bir toplum olabilmemiz için ise ilk önce ekonomimizin iyi olması elzemdir. 

Siyasetçilerin halkın güvenini kazanabilmesi, ancak ahlaki ilkeler doğrultusunda hareket etmeleriyle mümkün olabilir... Siyaset ahlakının temel ilkeleri; adalet, dürüstlük ve şeffaflık, toplum yararını gözetmek, sorumluluk sıralanabilir. Peki siyaset ahlakı ihlallerinin sonuçları ne olabilir?

Siyaset ahlakından sapmalar, toplumda ciddi sonuçlara yol açabilir. Mesela; yolsuzluk, nepotizm, popülizm ve otoriterleşme gibi olgular, siyaset ahlakının zedelendiği durumlarda ortaya çıkar. Bu durumlar, hem toplumsal güveni sarsar hem de demokrasinin işleyişini sekteye uğratır. Ahlaki değerlerin zayıfladığı bir siyaset ortamı, kısa vadede kazanç sağlasa da uzun vadede toplumun refahını tehlikeye atar ve derin kutuplaşmalara neden olur.

Ben bir şey demiyorum... Bahsettiklerim günümüz Türkiye'sinde var mı siz karar verin? Takdir sizin...  Siyasete ahlak, bu topluma bir huzur gerek...