“Nerede tükettin ömrünü?
Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti,
bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet…
Geçmişinde bunların hiçbiri yok,
hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor,
seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor.
İz bırakmadan kayıp gittin;
Senin rüyan neydi peki?”
Çürümenin Kitabı, Emil MichelCioran
Erzurum Atatürk Üniversitesi mezunlarının kurmuş olduğu İlim ve İrfan Akademisi, geçtiğimiz 5 Kasım 21 günü Prof. M. Kemal Bıyıkoğlu’nu anma toplantısı düzenledi. Toplantının konuşmacıları arasında Sayın Bıyıkoğlu’nun çalışma arkadaşları eski bakanlarımızdan Prof. Beşir Atalay ile Prof. Yusuf Ziya Kavakçı,Prof. Ali Şafak, Prof. Şerafettin Gölcükgibi hocalarımız da vardı. Toplantıya bendenizde davet olundum ve katılım sağlayarak konuşmalardan fazlasıyla da istifade ettim.
Toplantıya çağrılma sebebim, Polatlı Belediyemizin, 2010 yılında Adem Kaplan tarafından hazırlanarak yayınladığı “Polatlılı Bir Bilim Adamı Prof. Dr. M. Kemal Bıyıkoğlu” kitabıdır. Zira böyle bir çalışmanın yapılması fikri, merhum hocamızın oğlu Nadir Beyin vaktiyle şahsımı ziyaretinde tarafımdan önerilmiş ve hayata geçirilmesi için çalışmaya başlanmıştı. Söz konusu çalışma, programın moderatörü İsmail Ayancık Beyin, “Sayın Bıyıkoğlu ile ilgili etraflı bilgi ve görüşlerin yer aldığı, yararlanabileceğimiz yegâne kaynak…” sözleriyle de önemini teyit etmektedir. Yine değerli ilim adamı Prof. Yusuf Ziya Kavakçı hocamızın, “ Keşke Sayın Bıyıkoğlu’nun gayretiyle bir üniversiteye girebilmiş ve bugün milletimize hizmetle görevli İmam Hatip Okulu mezunu olanlar, Hocayla ilgili birer sayfa yazsalar da böylece bir de ‘armağan’ oluşturulsa” önerisiyaptığımız çalışmayı kıymetlendirmektedir.
Anma toplantısındaki konuşmaları dinledikten sonra bir Kemal Bıyıkoğlu kitabı hazırlamakla ilim âleminin, Türkiyemizin vePolatlımızın bir değerine sahip çıkmanın da ötesinde aslında Anadolu’yu mayalayan bir yirminci yüzyıl dervişini gelecek nesillere bir rol model olarak sunmuş olduğumuzu da fark ettim. Merhum Hocamızın konuşmalarda ana hatlarıyla değinilen, kitabın da Anılar Düşüncelerbölümünde yer bulanhususiyetleri ve çileli hayat hikâyesi haysiyetli, vatansever bir bilim insanı profilini bize neredeyse bütün cepheleriyle göstermektedir.Bu satırları bendenize yazdıran da bu önemli şahsiyeti, rahmetle anmanın yanında bu aziz hemşehrimizi, bir ideal model arayan gençlerin gündeminebir kere daha sunmak heyecanıdır.
Bıyıkoğlu hocamızı Anadolu’yu mayalayan dervişler arasında zikretmemin ana sebebi Prof. Beşir Atalay Bey’in ifadesiyle, “Onun Anadolu çocuklarının akademik görev almasında öncülük etmesidir.” Zira 1960’lı yıllarda Türkiye’de üniversite sayısı çok azdır ve bu okullardaki kadrolar- sus payı kabilinden birkaç istisna dışında- yönetici seçkinlerin ve seçkincilerin yakınları arasında paylaşılmaktadır. Ne yazık ki bugün de yakındığımız nepotizm (akraba ve yakın arkadaş kayırmacılığı), o dönem üniversitelerinde bütün bir Anadolu gençliğine uygulanırken bu cesur insan iradesini liyakat ve ahlaklılık yönünde kullanarak birilerine yaranmak yerine hak ve adaletin gereğini yerine getirmiş, Anadolu analarının duasını almıştır.
28 Şubat sürecinde bir kez daha denenen ve Ak Parti döneminde uygulamasına son verilen İmam Hatip Liselerinden mezun olanların üniversitelere sokulmaması uygulamasını geçmişte de ilk olarak delen rektör rahmetli Bıyıkoğlu’dur. 1970’lerin başlarına kadar hiçbir şekilde üniversite kapısına yaklaştırılmayan Türkiye’nin dört bir yanındaki en başarılı İmam Hatip Lisesi öğrencileri o dönemde Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde okuma imkânına kavuşarak öz vatanlarında parya muamelesi görmekten kurtarılmışlardır. Bıyıkoğlu’nun bu hamlesi, bugün dahi ülkemizin en büyük baş belası durumundaki bölücülük hareketinin Erzurum’da yuvalanmasını engellemiştir.
Zamanının en kaliteli bilim adamlarını üniversitesine kazandıran Kemal Bıyıkoğlu, evladı Nadir Beyin ifadesiyle, (… gerçek bir Türk milliyetçisi, samimi bir Müslüman ve demokrat kişilikli bir insandı… Hizmetinde insanlar arasında ayrım yapmaz, hem kul hakkını hem devlet hakkını gözetirdi.”
M.Kemal Bıyıkoğlu’nun Türkiye’de ilk defa bir üniversite kampüsüne cami yaptırması, cesaretinin ve samimi bir Müslüman oluşunun mücessem halidir diyebilirim. Şimdilerde son derece sıradanmış gibi gözüken hatta iktidara tabasbus olarak değerlendirilen bu durum, o günün şartlarında siyasetin en mühim konusu olmuştu. Konuyla ilgili olarakRahmetli Saim Sakaoğlu hocamızın da eşi olan Rektör Beyin özel kalemi Yurdanur hanımın- kitaba yazılmamak kaydıyla anlattığı- dönemin başbakanı Süleyman Demirel- Kemal Bıyıkoğlu münakaşası var ki benim nazarımda müdanasız bir idarecinin klas duruşunun resmidir.
Üniversiteye cami yapılması meselesinin TBMM’deki yankısınıbir başka kıymetimiz, rahmetli bakanımız Hasan Celal Güzel Beyefendiden bizzat dinlemiştim. Onun aynı heyecanı yaşayarak anlattıklarının bir bölümünü burada aktarıyorum: “… Bütçe komisyonuna genç olmama rağmen DPT’de yatırımlardan sorumlu olduğum için yükseköğretimin, eğitimin müzakerelerine ben de giderdim.(…) Bir gün bütçe komisyonundaydık. Atatürk Üniversitesi görüşülürken CHP’li üyeler Kemal Beyi bombardımana tutmaya başladı. Konu Atatürk Üniversitesine yapılan cami meselesiydi. CHP’liler Erzurum Atatürk Üniversitesi kampüsüne yapılan o camiyi çok büyük problem haline getirmişlerdi. Kemal Bıyıkoğlu bu müzakerelerde birçok mazeretler beyan edebilir, birçok yabancı üniversitelerdeki ibadethanelerden bahsedebilirdi. Ama bunlardan hiçbirini yapmadı. Hiç unutmuyorum, önündeki masayı yumruklayarak hiç de yetkisinde olmamasına rağmen, ‘Cami yaptırdım ve bununla iftihar ediyorum. Var mı başka diyeceğiniz?’ diye haykırdı. Bir an bir sessizlik oldu. …”
Prof. Dr.Şerafettin Gölcük Hocamızın, yakın arkadaşı Kemal Bıyıkoğlu için ‘gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemezdi’ deyimini kullanmış olması galiba hocanın mertliği bakımından yeterince açıklayıcıdır.
Meziyetlerini saya saya bitiremeyeceğimiz bu haysiyet sahibi insanın rektörlüğünden sonraki yılları çoğu ehli hünerinki gibi kırık geçmiş, o da gönlü kırık bir şekilde de Hakka yürümüştür. Bu duruma sebep olanlar arasında ne yazıktır ki onun zor zamanlarında elinden tuttuğu, yardımcı olduğu, adam sırasına kattığı vefasızlar da vardır. Küfranı nimet gibi Konya’dan ve Bursa’dan mahkemeler için Erzurum’a gidip gelmeleri, sıkıntılar görmeleri bu ‘her devrin adamı’ olan menfaatperestler yüzündendir. Ali Şafak hocamızın deyimiyle söylersek ne yapalım ki bazen de ‘fesleğen ekip ot biçmek’ insan olarak ortak kaderimiz olabiliyor, fazla minnet insanı nankör kılabiliyor.
Çekilen sıkıntılar elbette bir ecir olarak ebedi âlemde hocamızın karşısına çıkacaktır inancını taşıyorum. Cenaze merasiminde binlerce insanın Hacı Bayram Velî Camiine koşması, oradan da defin için Polatlı’ya gelmiş olmaları aslında iyiliğin yere düşmediğinin bir kanıtıdır.
Bütün bu olanlara baktığımda diyorum ki Rahmetli Bıyıkoğlu Hocamız tam bir aşk ehli imiş. Hacı Bayram Velî hazretlerinin müridi Eşrefoğlu Rumî daha on dördüncü yüzyıldan seslenmiyor mu aşk ehlinin hallerini izhar için:
“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk
Elinde sükkeriayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Bâşını âna tutmaktır adı aşk”
Ne mutlu o insana ki bir rüyası vardı: Bu dünyadan gider iken bela yağmuruna başını tutma pahasına ardında iftihar edilecek eserler bırakıyor; kendini hayırla yad eden, ardından Fatihalar, Yasinler, hatimler gönderen dostlar, evlatlar bırakıyor; bilimle, fikirle, siyasetle, bürokratik çalışmayla milletine hizmet imkânı bulmuş farklı fikirlerde ama memleket sevdalısı öğrenciler bırakıyor. Ruhun şad olsun aşk ehli değerli hemşehrim, kıymetli büyüğüm.