Bugün 10 Kasım 2021; ülkemizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 83ncü ölüm yıldönümü. Kendisini milletçe özlemle anıyor, huzurunda saygıyla eğiliyoruz.

Değerli okurlarım, şimdi sizleri M. Kemal’in gençlik yıllarına götürmek istiyorum. Ama önce Balkan savaşlarına bir göz atmamız gerekiyor.

II.Meşrutiyet’in ilanından sonra Osmanlı Devleti’nin gerek iç, gerekse dış siyasetinde meydana gelen bir takım sorunların ardından 1912 yılında girilen 1. Balkan Savaşı’ndan yenilgiyle çıkılması, Türkleri maddi ve manevi bakımdan büyük bir hüsrana uğrattığı gibi millî gururun da zedelenmesine yol açmıştı. Ama ardından Bulgar’ların Trakya’dan geri çekilmesi üzerine 1913’te başlayan İkinci Balkan Savaşı galibiyeti ülkeye bir nebze de olsa moral aşılamıştı.

İşte bu savaş galibiyetinin sonrasında, 29 Eylül 1913 tarihinde Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Barış Anlaşması’ndan sonra Sofya Elçiliğine Ali Fethi (Okyar), Sofya Askerî Ataşeliğine de Kur. Binbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) atanmıştır.

Mustafa Kemal, 20 Kasım 1913’te Sofya’ya gelmiş, bir süre Bulgarya oteli’nde, ardından Splendide oteli’nde kaldıktan sonra Ferdinand Bulvarı’nda Bulgar Parlamento binası yakınında iki katlı bir ev kiralamış ve Sofya’dan ayrılana kadar burada kalmıştır.

Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal’in Sofya’ya yani pasif denilebilecek bir göreve tayin edilmesinin ardında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askerî kanadıyla ordunun siyasetten ayrılması yönündeki fikirlerinden dolayı düştüğü anlaşmazlıktan doğan soğukluk ve Alman askerî heyetlerinin Osmanlı ordusundaki nüfuzuna karşı çıkması etkili olmuştur. Aslında O’nu İstanbul’dan uzaklaştırmaya dönük bir sürgün olan bu görev, O’na yeni bir toplum düşünün ilk eskizlerini çizme fırsatı verecektir.

Sofya’da on beş ay kadar görev yapan Mustafa Kemal, bu süre içinde Bulgaristan ve diğer Balkan ülkelerinin askerî ve siyasî durumlarını, ordularının eğitim, silah ve kuvvet durumu ile harp yeteneklerini yakından tanıma fırsatı buldu.

Mustafa Kemal ataşelik görevi gereği Bulgaristan’ın Filibe, Pilevne, Tırnova, Gabrova, Şumnu, Varna, Kızanlık, Köstendil, Niğbolu ve Vidin şehirlerini ziyaret etmiştir. Gezdiği yerlerde edindiği izlenimler, Bulgaristan’ın Osmanlı egemenliğinden ayrıldıktan sonra siyasi, askerî, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda büyük bir değişim gerçekleştirdiği yönündedir.

Bulgar Başkomutanlarından. General N. Jekov, 1914’te tanıdığı Mustafa Kemal’i tarif ederken, “Fransızcası mükemmeldi. Bir diplomat gibi konuşuyordu. Yüksek kültür sahibi, centilmen bir Türk’tü.” derken onun ileri görüşlü bir kişilik yapısına sahip olduğunu da belirtiyordu.

Askerî Ataşe Mustafa Kemal kısa bir zaman sonra, Sofya’nın siyasi ve kültürel hayatının vazgeçilmez siması olarak ön plana çıkmış, özellikle bu sırada Bulgar komutanlarla yakın ilişkiler kurarak onlar aracılığıyla Bulgaristan ve Bulgar ordusu hakkında önemli bilgilere ulaşmıştır.

Kur. Yb. rütbesine yükselen M. Kemal’in Sofya Ataşesi iken, normal görevinin yanında birde ilginç sosyal yaşamı vardır. Tuttuğu notlarda Bulgar’ları ve Sofya’yı şöyle tanımlıyordu.:

“1914’ün Sofya’sı 1924’ün Ankara’sına benziyordu. Bağımsızlığını yeni kazanmış bir ülkenin başkenti, bir yandan kendini toparlamaya çalışırken, diğer yandan da Batı’nın çağdaş yapısına ulaşmaya çalışıyordu.”

Bulgarlar, Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız olmanın yarattığı politik, ekonomik ve kültürel sancılarla boğuşuydu. Mustafa Kemal, bu çalkantıların en yoğun olduğu bir dönemde gitti Sofya’ya ve orada 10 yıl sonra kendi ülkesinde yaşayacaklarının adeta bir provasını yaptı.

Harbiye’de genç bir öğrenciyken de ülkede işlerin kötüye gittiğini görüyor, ancak bunların nedenlerini bir türlü çözemiyordu. Oysa 1914’e gelindiğinde artık olgunlaşmıştı. Kötüye gidişin hem nedenlerini hem de çözüm yollarını biliyor, çareyi ise kesinlikle Batılılaşmakta görüyordu.

Sofya’daki ilk günlerinde gittiği muhteşem opera binası ve orada izlediği müzikaller O’nu öylesine büyülemişti ki, yanındaki arkadaşı Şakir Zümre’ye, “Bu adamların ulaştığı düzeye ulaşmamız şart…” dedi. On beş yıl sonra Ankara yeniden inşa edilirken plana ilk koyduracağı bina, modern bir opera binası olacaktı.

Gerçi çocukluğu Selanik’te geçmiş, gençliğinde Beyoğlu’nda dans etmiş, Paris’te gezmişti, ama ilk kez bir Batı ülkesinde yaşıyordu. Gündüzleri Fransızca, Almanca dil dersleri ve dans kursları görüyor, parlamento çalışmalarını izliyor, geceleri ise davetlere, balolara katılıyordu.         O günlerde düzenlenen bir kıyafet balosunda, İstanbul’daki bir müzeden özel olarak getirttiği yeniçeri kostümüyle göz doldurmuştu.



(Kur. Yb. Mustafa Kemal Bulgaristan-Sofya 1914)

Aslında bu “heybetli Türk” imajı, Bulgarların gördüğü Türklerin sosyal yapısından çok farklıydı. Bulgaristan’daki Türk azınlık, genelde uğraş verdiği ticaret sayesinde yüksek bir yaşam standardı yakalamıştı. Kız erkek bütün çocuklar okula gidiyor, kadınlar yöresel kıyafetleriyle, peçesiz serbestçe dışarıda dolaşabiliyordu.

***

M.Kemal Bir gün Sofya’da bir arkadaşıyla kafede otururken, yan masaya kaba giyimli bir köylü geldi. Herkes şaşkın bakışlarla köylüyü süzerken garsonlar gelip “Burası size göre bir yer değil” dediler. Köylü birden sinirlendi ve “Bulgaristan benim ekmeğimi yiyor, benim silahımla korunuyor. İstediğim yerde otururum” diye bağırıp çağırmaya başladı.

Bu çıkış üzerine garsonlar ona servise başlarken Mustafa Kemal yanındaki arkadaşına, “Keşke bizim köylülerimiz de bu bilinç düzeyine ulaşabilse…” demişti. Belki de O’nun ünlü sözü “Köylü milletin efendisidir”in temeli bu kafede atılmıştı.

***

Sofya’da iken Mustafa Kemal’in başından çok ilginç bir aşk hikâyesi geçer, anlatayım:

Dimitrina Kovaçeva, Bulgaristan ordusunun ünlü komutanlarından General Stilyan Kovaçev ile Ana Kovaçeva’nın güzel kızıdır. İyi düzeyde piyano çalmaktadır. Sık sık balolara ve hayırseverlerin düzenlediği gecelere katılan genç hanım ile Mustafa Kemal’in tanışması bu vesile ile olur. Miti adını taktığı M. Kemal onu dansa davet eder ve ikisi arasındaki ilişki bu şekilde başlar ve kısa sürede aşk’a dönüşür. Dimitrina Mustafa Kemal’i ailesi ile tanıştırır. O’nu ailesinden ister ama General olan babası kızını bir Türk’e, özellikle kendilerine karşı Bolayır’da savaşmış bir subaya kesinlikle vermez.

Kur. Yb. M. Kemal’in tayini Çanakkale’ye çıkınca, sevgilisi Miti ile vedalaşıp Bulgaristan’dan ayrılır. İki âşık hiç kavuşamasalar da mektuplaşırlar ve birbirilerini sevmekten asla vazgeçmezler.