NEREYE SAVRULUYORUZ? (34) 1960 ASKERİ DARBESİ VE SONRASI…!

1960 yıllarına yaklaştıkça A. Menderes TBMM’de İ. İnönü ve partisi CHP üzerindeki baskıyı arttırdı. Takriri Sükun (Sansür) adı altında bir kanunu meclisten geçirdi ve Anayasa’ya aykırı olarak Muhalefeti susturmaya çalıştı. Ondan sonra da başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde aleyhte gösteriler yapılmaya başlandı. Bu gösterilerde birkaç öğrenci yaşamını yitirince de Askerlerin bir bölümü bir araya gelerek 1960 yılında Askeri Darbe yaptılar.

Sonuç büyük bir trajediyle noktalandı. Yassıada denilen yerde bir Mahkeme kuruldu Cumhurbaşkanı C. Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam cezasına çarptırıldılar. C. Bayar yaşlı olduğu için affedildi ama diğer üç siyaset adamı ne yazık ki 1961 yılında idam edildi.

Bu hata gelecekte; kapatılan Demokrat Parti çizgisinde ve paralelinde siyaset yapacak olan Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve AKPARTİ gibi sağ görüşlü partilerin sıkça dillendirdikleri siyasetlerine olumlu olarak yansıyacak ve bu partileri iktidara taşıyacaktı.

Ülkede Demokrat Parti’nin açtığı yoldan, dediğim gibi bu sefer yeni kurulan Adalet Partisi yürümeye başladı. 1964 yılında partinin başına Süleyman Demirel getirilmiş, 1965 yılında da İ. İnönü Hükümeti önderliğindeki CHP’yi yapılan seçimle iktidarda düşürmüş ve Demokrat Parti Mecliste çoğunluğu sağlayarak iktidar olmuştu.

Başbakan Sn. S. Demirel sağ görüşlü ama gerçek bir demokrat liderdi. İktidar olduğu dönemde karşısında CHP’yi temsil eden Sn. Bülent Ecevit vardı. Bu iki lider birbirinin rakibi olmasına karşın üslup açısından kabul edilebilir söylemlerde bulunuyor ve ülke insanını hiç olmazsa günümüzdeki gibi ayrıştırmıyorlardı.

S. Demirel “Barajlar Kralı” olarak anılmıştı. Baraj ve sulama konularının yanında sanayi yatırımlarına, eğitime çok önem vermişti. Zaman zaman Başbakan olarak ülkeyi yöneten Bülent Ecevit de ülkede sol görüşlü, “dürüst siyasetçi” olarak anılmış, işçi haklarının savunucusu olarak iz bırakmıştı.

1965 ile 1980 yılları arasında Genç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, özellikle üniversite öğrencileri arasında öne çıkan en önemli kavram, “sağ ve sol” idi. Gençler kendi idealleri etrafında birlik olmayı ve bu yolla da gücünü gösterip karşı guruptakileri sindirmeyi sanki en önemli görev olarak değerlendiriyordu. Her iki karşıt görüşteki guruba bağlı bireylerin ortaya atılıp, “arkadaşlar biraz empati yapalım. Acaba ben veya biz nerede hata yapıyoruz?” türünde bir teklifte bulunsa, o arkadaş davaya ihanet ediyor veya o dava adamı değil gibisinden, mensubu bulunduğu gurubun önde gelenleri tarafından derhal dışlanırdı.

Sol görüşe mensup kişiler sağcı olarak nitelendirdikleri karşıt gurubu, “dinci, gerici, yobaz, şeriat meraklısı” diye suçlarken; solcu olanları da sağcılar, “dinsiz imansız, Allahsız, Komünist” olarak suçluyorlardı. 1975’li yıllara gelindiğinde her iki sağ ve solcu gurupların arasında karşılıklı silahlı çatışmalar başlamış ve yıldan yıla da hızını arttırmıştı. Bu guruplardan başka aşırı Türk Milliyetçisi ve Aşırı Kürt Milliyetçisi gruplar da türemiş ve onlar da karşılıklı silahlı çatışmalara başlamıştı.  1979-80 yıllarına gelindiğinde bu çatışmalarda hayatını kaybeden gençlerimizin sayısı günde 10-15’e kadar yükselmiş, ülke adeta savaş alanına dönmüştü.

Gelecek yazı; “ 1980 ASKERİ DARBESİNE GİDEN YOL…” üzerinedir.