Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan ayrılmadan önce, kendisinden 11 yaş büyük olan ve askerlik yaşamı başarılarla dolu, Erkân-ı Harbiye Reisi yani zamanın Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile birlikte Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı ziyarete gitmişler. Onun M. Kemal ile ilgili birtakım endişeleri varmış.
***
- Kemal Paşa, o geceki yemekte Cevat Paşa’nın kendisine vermiş olduğu desteği her zaman övgüyle anarak, detayları daha sonra şöyle anlatıyordu:
“Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmasından bir gün önce, Mayıs’ın 14. günü Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın Nişantaşı’ndaki evine akşam yemeğine davetli idim… Az sonra da Cevat Paşa geldi ve üçümüz birlikte yemek salonuna geçtik. Sofrada sadece çatal kaşık sesleri duyuluyordu. Üçümüzde susmuştuk. Sadrazam Paşa kısa bir süre sonra beni bu sıkıcı durumdan kurtardı. Cevat Paşa’ya ve bana bakarak, ‘yemekten sonra biraz görüşelim!’, dedi… Her birimiz birer koltuğa çekildik… Sadrazam Damat Ferit paşa ferahlamış gibi bana, ‘ne vakit hareket edeceksiniz?’ diye sordu…”
Sadrazamın konağından çıktıktan sonra, Cevat Paşa ile kol kola Nişantaşı caddesinden Teşvikiye’ye doğru sık adımlarla ilerliyorduk. Cevat Paşa samimi bir lisanla: ‘Bir şey mi yapacaksınız Kemal?’ diye sordu. ‘Evet, Paşam bir şey yapacağım!’, dedim. Cevat Paşa; ‘Allah muvaffak etsin’, dedi ve kesinlikle başaracağız’ diyerek birbirimizden ayrıldık.
***
Birbirini seven ve güvenen bu iki komutan ayrılmadan önce aralarında gizli görüşebilmek için bir “şifre” kararlaştırırlar. Fakat M. Kemal Paşa ile ilişkisi ortaya çıkan Cevat Paşa 16 Mart 1920’de İngilizler tarafından tutuklanarak Malta Adasına sürgüne gönderilir. Anadolu’daki Kurtuluş Mücadelesinde Atatürk ve arkadaşlarının başarıları üzerine, Cevat Paşa İngilizlerle esir takası yoluyla Ocak 1922’de özgürlüğüne kavuşarak İtalyan vapuruyla Mersin’e gelir. Kendisine T.B.M.M. Hükümeti tarafından görev verilir.
Falih Rıfkı Atay ve Mahmut Soydan tarafından “Atatürk’ün Anıları” başlığı altında hazırlanan ve Milliyet gazetesinde 4 Aralık 1978 tarihinde yayınlanan bir haberde de bu görüşmenin detayları verilmiştir. Buna göre Sadrazam’ın, Mustafa Kemal’e Samsuna çıkınca ne yapacağını sorması üzerine, kendisi İngiliz raporlarına göre Samsun’da çıkan karışıklıkları yerinde yapacakları tetkikat ile halledeceklerini ifade etmiş. Fakat aldığı cevapla endişeleri giderilemeyen Sadrazam, harita üzerinde, kendilerinin nerelere kadar kumanda edeceğini sormuş, Mustafa Kemal’de haritada bazı vilayetleri göstererek ufak bir alanın olduğunu ona göstermiş.
Sadrazam, Cevat Paşa’ya bakmış ve Cevat Paşa da hemen söze atılarak: “Efendim, Paşa tabii o mıntıkadaki kuvvete kumanda edecek, zaten nerede kuvvet kaldı ki?” demesi üzerine Sadrazam, “Öyledir efendim, bu işler yerinde hal olur” diyerek Mustafa Kemal Paşa’yı desteklemiş.
***
- Kemal Paşa daha İstanbul’da iken Sadrazam Damat Ferit Paşa ile ters düşmüştü. Sadrazam Paşa bana göre; ona güvenmiyor, M. Kemal’in gideceği Samsun görevinde başlarına dert açacağından şüphe duyuyordu.
Çok haklıydı; M. Kemal Paşa asla kendisi gibi düşünen biri değildi, asi ruhlu, cengâver bir isyancıydı. Sadrazam’a göre doğru yol ise İstanbul’daki (istilacı) İngilizlerle iyi geçinmekti.
- Kemal Paşa için de Sadrazam; görevinin hakkını veremeyen, İstanbul’u elini kolunu sallayarak işgal eden, İngilizlere karşı direnemeyen zayıf karakterli bir kişiydi. Aralarındaki sürtüşme gittikçe artacak ve ileride isyan bayrağını açan bu laf söz dinlemez Paşa hakkında iş, Padişah ve Sadrazam tarafından “ölüm fermanı” çıkarılmasına kadar gidecekti.
***
Şimdi tekrar dönelim Atatürk’ün Ordu ile temas konusunda kaldığımız yere. Atatürk diyor ki;
27 Mayıs 1919 tarihinde, Havza’dan, 20. Kolordu komutanından ve aynı zamanda bu kolordunun bağlı olduğu Konya’daki Ordu Müfettiş’liğinden, “Afyonkarahisar’daki tümenin güçlendirilmesi için hangi kaynaklardan faydalanmakta olduğunu ve kuvvetinin arttırılabilmesi için maddi olanak bulunup, bulunmadığını, bugünkü koşullara ve durumumuza göre bu tümene nasıl bir görevin verilmesinin düşünüldüğünü,” sordum.
Kolordu Komutanı 28 Mayıs 1919’da, sorduğum konularla ilgili bilgi veriyor ve 23. Tümen, “düşmanın bir işgal durumu karşısında yerini terk etmeyecek ve saldırıya uğrarsa bölge halkından alacağı destekle kendi kesimini savunacaktır”, diyordu.
Konya’daki Ordu Müfettişi de 30 Mayıs 1919’da verdiği yanıtta. “23. Tümen, Afyonkarahisar’daki güvenliği korumakla beraber, her türlü işgal olayına her türlü araçla direnecektir”, diyordu.
***
Hani, “tıpkı İsviçre saati gibi tıkır tıkır işliyor,” denir ya. Bendeki duygu da aynen böyleydi. Çünkü Atatürk, emrindeki 20. Kolordu Komutanı ile Konya’daki Ordu Müfettişine hatasız, kısa ve öz emirlerini verirken, onlardan da beklediği mükemmel cevapları alıyordu. Yani kafasında planladığı kurtuluş mücadelesinin kilometre taşları yerlerine hatasız ve sağlam olarak yerleştiriyordu. Aklında tek hedef vardı, “zafer”…
Gelecek köşe yazımda, “Trakya ile temas ve o günlerdeki yaşam şartları,” konularını ele alacağım. İlhan Küçükbiçmen
[email protected] , [email protected]
'
'
'
'
'
'