Şu sıralar, Türkiye'nin dört bir yanında hissedilen o hafiften ısınan hava var ya... İşte o, bildiğimiz cemrelerin yavaş yavaş kendini göstermeye başlamasının işareti. Belki de siz de fark etmişsinizdir, artık sabahları o keskin soğuk yerini daha ılık bir esintiye bırakıyor, güneşin yüzü daha bir sıcak gülümsüyor. İşte bu değişim, doğanın uyanışının, baharın müjdesinin ayak sesleri. Cemreler düşmeye başladı ve sanki bu sadece dışarıdaki havayı değil, içimizi de ısıtan bir his bırakıyor.

Hani çocukken sobanın yanında oturur, annemizin "Cemre düştü, artık havalar ısınacak" sözlerini dinlerdik ya... O zamanlar pek anlamazdık belki ama içimizde bir sevinç uyanırdı. Şimdi büyüdük, cemrenin ne olduğunu daha iyi biliyoruz. Ama o içimizdeki kıpırtı, o çocukluk heyecanı hiç kaybolmuyor. İlk cemre havaya düşer, sanki bir sihirli değnek dokunmuş gibi hava hafiften ısınır. Sonra suya düşer, dereler coşar, sular canlanır. En sonunda toprağa düşer, mis gibi toprak kokusu yayılır etrafa.

Cemreler düşerken, sadece hava değil, içimiz de ısınır. Kışın kasveti yerini umuda, neşeye bırakır. Sanki doğa bize "Merhaba, ben geldim!" der. Biz de ona "Hoş geldin!" deriz.

Cemreler, sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda bir yaşam döngüsüdür. Her yıl aynı heyecanla bekleriz, her yıl aynı sevinçle karşılarız. Çünkü cemreler, bize baharın müjdesini getirir. Bize umudu, yenilenmeyi, yeniden başlamayı hatırlatır.

O yüzden, cemreler düşerken siz de içinizdeki kıpırtıya kulak verin. Bırakın kışın soğuk yüzü erisin, baharın sıcak gülümsemesi içimizi ısıtsın. Unutmayın, her kışın sonunda bir bahar vardır.