İşin doğrusu bir Anadolu erkeği olarak, sizin bu anlamlı gününüzü hangi yüzle kutluyoruz, bilemiyorum!
Tarih boyunca sizleri kafesler ardına gizledik. Haremlere hapsettik sizleri… Buralarda sizlere erkek gözü değmesin diye başınıza haremin ağalarını bile diktik.
Bize cariyeler… dörde kadar hanımla evlenmeler caizken, size sadece bir erkek uygun görüldü. Bize cennette bile "huriler" vaat edilirken, size ise tersi bir ödül hiç düşünülmedi.
Siz hamileliğinizde adil davranıp evlatlarınızın kabaca yarısını kız, diğer yarısını ise erkek doğurdunuz. Oysa biz ne yaptık; bu zorlu döneminizin sancılarına bile ortak olmayıp, doğacak olan çocuğumuzun "erkek" olması için ulu orta dua etmekten asla utanmadık. Birde üstüne üstlük, dokuz aylık uzun hamilelik döneminizde acaba kadınsız ne yaparım kaygıları ile mutsuzluk yaşadık.
Çoğunuz çocukluğunu bile bizler gibi yaşayamazken… Bizler Anadolu'nun yer sofralarına her daim dedeniz, babanız ve erkek kardeşleriniz ile birlikte kurulduk. Sizlere ise servis yapayı reva gördük.
Biz dilediğimiz gibi sokaklarda, caddelerde "efeler"
gibi güle oynaya dolaşırken; size örtünüp, kapanmadan, yanınızda ananız veya bir erkek kardeşiniz olmadan sokağa çıkmayı zindan ettik. Biz erkekler hep sizin "namus bekçileriniz" olduk. Size bizim "namus bekçimiz" olma hakkı ne verildi, ne de soruldu.
Bize kadınlarla gezmek tozmak, beraber olmak erkek egemen topluluğumuzun gözünde adeta bir madalya gibiydi ama sizin bir genç delikanlıyla birlikte olmanız bile, nedense bizim kanımıza dokunuyordu.
"Kız kısmısı okuyup da ne olacak! Otursun evinde… anasına yardım etsin!" zihniyetiyle babanız tarafından çoğu zaman ilkokula dahi gönderilmeyip, eğitimsiz ve cahil kalmanıza, erkek olarak bizler sessiz kaldık, hatta onayladık bile…
Siz, bizim gözümüzde hep "ev hanımı" oldunuz. Biz ise sizin gözünüzde hiç "ev erkeği" olmadık. Hatta bazılarımız eve gelince, leğende ayaklarını bile size yıkatmaya utanmadı.
Biz televizyonun karşısına kurulup oturmayı, orada horlamayı çok sevdik. Sizi çocukların bakıcısı gibi evde bırakıp, akşamları kahveye gidip yarenlik etmeyi, meyhaneye gidip kadeh tokuşturmayı erkekliğimizin şanından saydık. Oysa sizin hiç meyhaneniz, kahvehaneniz olmadı.
Atasözlerimiz ve özdeyişlerimiz ile sizleri "Eksik etek, Elinin hamuruyla erkek işine karışma, Kadın erkeğin elinin kiridir." şeklinde horladık, aşağıladık ve bundan hiç mi hiç utanmadık.
Çoğunuzu birtakım bahanelerle, tehdit etmemiz, "namus cinayeti" maskesi altında sokak ortasında bıçaklayarak, kurşun yağmuruna tutarak öldürmemiz, artık günlük doğal olayların arasına girdi. Bazı hâkimler bile, karşılarına getirilen “yalancı şahit” lerin ifadelerine boyun eğdiler. Size kurşun sıkan canilere, sırf kravatlı, takım elbiseli diye iyi hal indirimi uyguladılar.
Bazı siyasi önderlerimiz bile, "Kadının yeri evidir, çocuklarının yanıdır. Kadın erkeğinin koruması altındadır… En az 3 çocuk!" türünden sizlere yön vermeyi kendilerine görev bildiler.
Velhasıl yediğimiz naneler daha saymakla bitmezken, çıkmış karşınıza, alay eder gibi "Kadınlar gününüz kutlu olsun!" diyoruz. Erkek egemen topluluğumuza soruyorum. “Hangi yüzle?”
Bizler sizi eşit insan, eşit bireyler olarak görmedik, göremedik. Maalesef böyle yetiştirildik. Umarım bizden sonraki nesiller, bizim hatalarımızı tekrarlamazlar.
İşte bu nedenler sebebiyle, tüm kadınlara bir özür borcum var… "Gününüz kutlu olsun”.