15 Temmuz’dan sonra Aralık 2017 “Tarih yeniden yazılacak, yazılmalı” başlıklı bir makale yazmıştım Diriliş Postasında.
Orada maksadım 15 Temmuz darbe teşebbüsünün başarısızlıkla sonuçlanması ile ortaya yeni çıkan delil, bilgi ve belgelerle bilhassa yakın geçmişte yaşanan elim olayların asıl fail ve azmettiricilerinin farklı farklı çıkmaya başlamasıydı.
Bilhassa son 40-50 yılda yaşanan pek çok olayda doğru bilinen yanlışlar ve yanlış bilinen doğrularla yüz yüze geldiğimizi ifade etmiştim.
Faili meçhul cinayetlerden tutun da farklı pek çok davada FETÖ imzasının (dolayısıyla taşeron olarak kullananların) olduğunu şu bir kaç yıllık dönemde bilhassa da 15 Temmuz sebebiyle gördük.
Maalesef geçen bunca zamanda bilhassa 15 Temmuz ile alakalı yazılan şeyler/kitaplar çok yetersiz kaldı ve boşluğu dolduramadı.
Hatta ve hatta 15 Temmuz’dan çok kısa bir süre geçmesine rağmen ardı ardına neşredilen kitaplar “Hangi ara yazıldı bunlar?” bile dedirtti.
Şöhret olma, paye vs. kapma hırsı ile alel acele yazılan bu kitapların pek çoğu bilgi ve belgeye dayanmayan, öncelik kapmak adına yayımlanan şeylerdi.
Ayrıca 15 Temmuz’u ve tüm detaylarını daha da aydınlatılmasını beklerken hurafe ve çok sık tekrarlanan yalanlar etkili olmaya başladı. Konu ile çok ilgili olmayanların bile aklına “acaba” sorunu yerleştirmeyi başardılar.
Buna bir de gerçekler bilinmesine rağmen “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı ilave olunca asıl gerçeklere ulaşmak bir hayal olmaya başladı.
Epey zamandır hissetmeme rağmen dile getirmek istemediğim yeni darbe emareleri daha da artmaya başladı.
Bilhassa son 6-7 yıldır hiç konuşulmayan şeyler yavaş yavaş piyasaya sürülmeye başlaması bunlardan biri.
İlk başlarda bazılarını dillerinden düşürmediği (şu an unutulmuş olsa da) “20 Temmuz Darbesi” ve “Tiyatro”, “Kontrollü darbe” gibi söylemler hem içeride hem de dışarıda (ağırlıklı olarak kullanıcıları belli olmayan sosyal medya hesaplarında) ısrarla tekrar edildi durdu.
Bunların alıcısı tabiî ki çıktı.
İşte bu ve benzeri sebeplerle gelecekte olabilecekleri düşünmek bile istemiyorum.
Şu kadarını söyleyebilirim; hain 15 Temmuz darbe teşebbüsüne elleri ile, tüm bedenleri ile karşı çıkan vatandaşlar “suçlu ve hain” olarak ifade edilmeye başlanırsa hiç şaşırmam.
15 Temmuz’un asıl kahramanları yavaş yavaş köşelerine çekilip sessizliğe gömülmek zorunda kalırken bazı sahte kahramanlar 15 Temmuz’un rantını hasat etmenin gayretinde.
Darbe teşebbüsünün üzerinden geçen 3 küsur yılda yıldönümü anmaları klasik ve sıradan kutlama ritüellerine dönüşmeye başladı.
“Gerçekler er ya da geç açığa çıkar” mantığı galiba işlemeyecek. Zaman özel çabaların da etkisi ile geçmişin üzerini yavaş örtecek. Umarım ben yanılırım.
Çünkü şu anda gerek ülke dışındaki hareketlilikler ve gerekse Türkiye’de yaşanan gelişmeleri hayra alamet olarak görmüyorum.
Samimi vatandaşlar “gelecekleri varsa, görecekleri de var!” diye haykırsalar da bu kez hain ya da hainler 15 Temmuz’da aldıkları dersleri de göz önünde bulundurarak çok daha farklı tarzda/şekilde geleceklerdir.
“Hemen herkesin olan-bitenlerden ders çıkarması da elzem. Bir Müslüman aynı delikten ikinci kez ısırılmamalı. Geçmişten ders çıkarırken bundan sonrası için de lüzumlu tedbirler alınmalı” demiştim o yazımda.
Yine o yazımdan bir fıkra ile bu yazıma şimdilik son vereyim:
Temeli idama mahkum etmişler. İdam sehpasına çıkartılıp ilmek boynuna geçirildiğinde usul olduğu üzere sormuşlar: “Var mı son bir arzun-isteğin?”. Temel Cevap vermiş: “Ha bu bana ders olsun!”
15 Temmuz bize gerçekten ders oldu mu acaba? (Yeni darbe emareleri ve yazının devamı var)