Şu dömemde yaşadığmıız çevrede herkes gücün, ihtişamın, değerli olmanın peşinde.

Binlerce yıl önce Hz. Musa’nın büyük mücadeleler verdiği Firavunlarda aynı saltanat hatta tanrıcılık oynuyordu.

Oysa insanoğlunun ederi tutarı bellidir.

Limitlerimiz bellidir.

Limitimizin olmadığı tek şey hayallerimiz, düşüncelerimiz ve sarsılmaz inancımızdır.

Neyey inandığımızın bir öneminin kalmadığı bir yaşam şekli sürmeye başladık.

Oysa değerlerimiz, adetlerimizi, geçmişten bugüne bize miraz kalan geleneklerimiz bizi biz yapan en temel şeyler.

Bunları unutmadan, geleceğin gelişimine ayak uydurmak okadar zor olmasa gerek.

Unuttuğumuz yada hiçe saydığımız değerleri mutlaka yeniden hatırlamalı ve bu değerlere sımsıkı sarılmalıyız.

Bakın geçmişten Hz. Musa’nın ömründen ibretlik bir kıssadan hisse de ne diyor ve ne mesaj veriyor bize;

“Musa buzağıya tapanlardan birine şöyle dedi. Benden bunca mucize görmene ve benim böylesine güzel huylu olmama rağmen Peygamberliğim hakkında yüzlerce şüphen vardı.

Sizi firavundan kurtarmak için denizi yardım, kırk yıl gökten yemek indi, duam bereketi ile taştan ırmak aktı. Buna rağmen senin şüphe ve vehimlerin azalmadı. Fakat sihirli bir buzağı ses çıkardı derhal secde ettin.

Onun hakkında niye şüpheye düşmedin vehme kapılmadın? Sence buzağı bir lafla tanrılığa layık oluyor da, benim peygamberliğimden şüpheye düşüyorsun ha. Yuh olsun sendeki akla. Gönül aynası saf olmalı ki güzeli çirkinden ayırabilsin.

Her cins kendi cinsini çeker. Öküz elbette bir buzağıyı tanrı sanar.