Hayatımızı paylaştığımız gibi her şeyide paylaşmayı bilmeliyiz.
Mutluluk aslında böyle çoğalıp daha da katlanarak yayılır.
henüz kaynağını bulamadığım ve doğrulunu gerçek bir insan hayatı öyküsüne dayandığını kesin olarak kanıtlayamadığım ama müthiş haz veren bir öyküyü paylayacağım sizinle.
“Birkaç haftadır bizim evde bir hareketlilik var. Annem dantel ipliğinin en kalitelisini satın aldı. Bu iplikle bazen gece saat 01.00’lere kadar uğraştı, iplik iplik emek harcadı. El işi nadir bulunan çok güzel bir masa örtüsü ördü.
Beklenilen gün geldi, o gün sabah erkenden kalktık,annem birkaç farklı pasta yaptı. Sabah saat 09.00 gibi Kütahya’nın Perşembe Pazarı’na bu yaptıklarını birlikte satmak için götürdük.
Gördüğüm manzara inanılmazdı. Hemen girişte “Hayır çarşısına Hoş geldiniz” pankartı asılmıştı. Neler yoktu ki… Giriş kısmının yanında çocuklar için hava ile şişirilmiş merdiven ve kayma platformu, yine bir görevli tarafından çocukların gezdirildiği mini bir at, zıplama platformu ve her biri farklı güzellikte çocuk eşyaları…
Pazaryerinin üst katında erkek reyonu vardı. Sebze meyve reyonları, deve, deve kuşu, dana ve tavuk etinden yapılmış dönerler, tantuni, köfte, sucuk, yörük ayranı… aklınıza ne geliyorsa hepsi vardı. Çini, seramik reyonları, isminizi seramik tabaklara yazan hattatlar ve daha niceleri… Aşağı katta ise bayanlar reyonu açılmıştı. Onların da göz nuru ve bin bir emek dolu masa örtüleri, danteller, yazmalar, mekik örgüler, paha biçilemez Kütahya’ya özel düğün kıyafetleri, el işlemesi üç etekler… Pastalar, kurabiyeler, gözlemeler gibi yiyecekler ise her iki katta da bol bol vardı. Annem ve ben alt katta satış reyonunda gün boyu çalıştık. Ben pasta ve kurabiye gibi yiyecekleri sattım. Annem ise hayır çarşısı için kendi ördüğü ve örülen el işi dantelleri,nakış işlemeleri sattı.
İlginçti; yoğun çalışıyorduk;ama hiç yorgunluk hissetmiyorduk… Sattığımız ürünlerin parasını,kendi paramızla karışmaması için ayrı bir kasada biriktirdik. Çünkü bunlar bizim hayrımız olacakmış, hayır için çalışan insanın bu paralardan harcaması doğru olmazmış. Etrafımızdaki diğer çalışanlar da aynı şekilde yemek paralarını kendilerinden verdiler. İsmini bilmediğim bir hayırsever amca reyonlarda çalışan, maddi imkânı kısıtlı kişileri düşünerek, yemek fişi dağıttı. Biz yemek fişlerinin karşılığını ödedik. Bir ara babam da geldi. Beni aldı ve yukarıda ekmek arası döner ikram etti. O sırada bulunduğumuz yerde kumaş pantolonları babamın dikkatini çekmişti. Reyon görevlisine “Bunları nasıl temin ettiniz,hepsi de ülkemizin en kaliteli markaları?”
Reyon görevlisi, “Konya’ya gitmiştik. Bir esnafa, ‘Kütahya’da kermes düzenleyeceğiz, hayrınız için ne verebilirsiniz?’ diye sorduk. O da mağazasından bunları bize satmamız için verdi. Neden bu kaliteli markaları verdiğini sorduğumuzda; “Allah yolunda bir şey verilecekse en iyisi verilmeli…” dedi. Babam, “Akıllı bir tüccarmış,iyi bir yatırım yapmış.”dedi.
Yemeğimizi yedikten sonra biraz daha dolaştık. Sebze reyonlarında en güzel domatesler, biberler, patlıcanlar, yeşil yeşil salatalıklar ve sarı sarı muzlar vardı. Bunları da Antalya’daki hayırseverler göndermişti. Karşımda Türkiye’nin birçok yöresinden kalbinde inanç parıltıları olan, hafızaları kirlenmemiş insanların bir araya geldiği mükemmel bir topluluk vardı … İnsanın duygulanmaması, gözlerinin yaşarmaması mümkün değildi.
Babam da çok mutluydu. Hanımı, oğlu ve kızı bu güzel organizasyonda görev almış çalışıyorduk. Babam, “Kızım! İnsanlar, birbirlerine sahip çıktıkları ve yardım ellerini karşılıksız olarak uzattıkları zaman orada manevi bir hava oluşur. Bolluk olur, bereket, huzur olur. Bizi her türlü zorluktan , belalardan ve düşmanlardan koruyan işte bu yardımlaşma gayretimizdir.” dedi.Akşam eve döndüğümüzde hepimiz yorulmuştuk. Ancak çok mutluyduk.
Gerçek bir sosyal projede görev almıştık. Bu sosyal projeye, kısaca “kermes” denilse de içi yardımlaşma, saygı, sevgi, özveri, gibi birçok kutsal güzelliği taşıyan bir paylaşma ve kaynaşma organizasyonu idi…