Yetişmesi gereken bir proje ya da girilecek bir sınav ya da temizlenmesi gereken bir oda, yıkanması gereken bulaşıklar… Ya da bunların hepsinin bir arada olması… Gün içinde pek çok aktivitede bulunup birçok iş hallediyoruz. Kimi zaman da içimizden hiçbir şey yapmak gelmiyor… Amaaann sonra yaparım deyip geçiyoruz. Yani sonraya erteliyoruz. Peki bu durumu alışkanlık haline getirmek yaygın olarak dile getirildiği gibi bir hastalık mıdır?
Mesela sınav örneğini ele alalım. 30 gün sonra girmeniz gereken bir sınav var. İlk 2-3 hafta oldukça rahatsınız “daha çok vaktim var” diye düşünürsünüz. Günler hızla geçtikten sonra o son haftaya geldiğimizde peki? “Artık çalışmam lazım, yapmam lazım” cümleleri kafanızda dolanıp durur. Son birkaç güne kadar ertelediğiniz bu çalışmaya artık zorunlu olarak başladığınızda günlerin hatta saatlerin bile ne kadar önemli olduğunu anlarız. “Ah keşke bir günüm daha olsa” deriz ama artık çok geçtir.
Peki ertelemek bir hastalık mıdır? Fizyolojik midir? Psikolojik midir? Ertelemenin sıklıkla görülen çeşitlerinden biri yapmak istemediğimiz ama yapmak zorunda olduğumuz bir takım işler. Bir diğeri ufak tefek işleri nasıl olsa yaparım düşüncesi ile ertelemek. Diğer bir erteleme çeşidi de uzun zamandır bir şeyi yapmak isteyip ama şartların olgunlaşmasını bekleyerek sürekli ertelemek. Bir diğeri de “yapsam da olur yapmasam da ama yapsam daha iyi olur” ertelemeleri.
Erteleme konusunda başlıca nedenleri arasında o işin sıkıcı olması yer alır. Bir diğer etken ise başarısız olma korkusudur. Özellikle mükemmeliyetçilik takıntısı olan kişiler bu durumu çok iyi bilir. Mükemmel olmayacaksa neden yapayım dimi? Aslında tüm bunların altında yatan neden beynimizin bizi koruması. Beynimiz bizi neyden koruyor derseniz; işe başlamadan önce duyduğumuz endişe ve korku ya da sıkılacak olmamız veya strese girecek olmamız beynimize bizi korumak için bir neden veriyor. Bu da o işi ertelemeye sebep oluyor. Bu tip hissettiğimiz duygular, o işe karlı heyecan ve istek duymadığımız oluşacağı düşünülen mutsuzluk beynimize bunu yaptırıyor. Yani bu durumu kaynar bir suya elimizi sokmak gibi düşünebilirsiniz. O suya elinizi sokmak zorunda olsanız bile son ana kadar beyniniz bunu yapmamanın yollarını arar. Amaç sadece sizi ve doğal olarak da kendini korumaktır aslında… Tabi burada şunu da belirtmek isterim; bunlar bizzat okuduğum kitaplardan yaptığım çıkarımlar ve ağırlıklı olarak kişisel tecrübelerim, bireysel gözlemlerim sonucu ortaya çıkan düşüncelerimdir.
Bir de tembellik konusu var; ertelemek tembellik midir? Bunun ayrımını basit bir şekilde yapmak mümkün. Eğer ertelediğiniz iş veya herhangi bir iş umurunuzda değilse harekete geçmek konusunda da genel bir isteksizlik durumuna sahipseniz muhtemelen tembelsiniz. Fakat ertelediğiniz bu konu sıklıkla kafanıza takılıyor, suçluluk duyuyorsanız, endişe hissediyorsanız tembel değilsiniz sadece ertelemişsiniz diyebiliriz. Şunu da belirteyim; uzmanların görüşlerine göre ertelemenin zeka ya da eğitim seviyesi ile bir alakası yok.
Peki ne yapalım? Erteleme alışkanlığını kökten yok edecek bir yöntem henüz yok. Fakat bu yönetilebileceğimiz bir süreç, yani kontrol altına almak kısmen mümkün. Bunun için kendimce uyguladığım yöntemlerden bazıları şunlar;
- Yapılacak işler için önem sırasına ve aciliyetine göre bir takvim oluşturmak,
- Yapılacak işi küçük parçalara bölmek,
- Böldüğümüz parçaları zordan kolaya doğru sıralamak,
- İlk olarak en zor işi yapmak.
Bunların arasında kendi tecrübelerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki en etkilisi en zor işi en küçük parça haline getirip ilk olarak yapmak. Ondan sonrası adeta kazak sökmek gibi ilerliyor. İşleri parçalara böldüğünüzde bir liste yapmak, hallettiğiniz her parça için o listeye bir tik atmak da oldukça motive edici oluyor.