Yaşadığımız hayat hakkında konuşurken hep sınav diye tarif ederiz halbuki bir ders’hane bir okuldur ve Sürekli eğitim halidir .
Şimdiye kadar alıştığımız eğitim sistemlerinde belli bir yaşta başlayıp yıl yıl sınıf atlayarak devam eder . Yaşımıza ve bilgi birikimimize göre sınavlar yapılır vazifeler verilir yerine getirdiğimiz taktirde gününde başlar gününde biter. Görevlerini yerine getiremeyenler, ya da bir şekilde aklı iradesi yetmeyenler sınıf tekrarı yapar. Daha önce bir okul hayatımız olduğundan konu bellidir ve basit bir şekilde anlatılabiliriz. Benzetecek olursak; Öğrenci olarak geldiğimiz dünya okuluna geldiğimiz tarih belli olduğu gibi gideceğimiz tarih de bellidir. Nasıl yaşamışsak öyle veda eder, öyle de hatırlanırız. Hayatımızı okulumuzdan ayıran en büyük etken zamana karşı olan yarışın farklılığıdır. Burda yaşın önemi yoktur ve sınavlar sınıflara göre değil kişiye özel hazırlanır . Olaylardan ders, aldığımız derslerden de sınavlarımız oluşur. Bebekken hastalıkla sınanır bağışıklık kazanırız. Çocuk olduğumuzda sever , sevinir, kırılır duygularımızı kazanırız. Gençlikte doğrular yanlışlar yapar, kişiliğimizi kazanırız. Yetişkin olduysak topladığımız bilgilerle sınanma hakkına sahip olmuşuzdur. Başımıza gelenlerden derslerimizi çıkarmış, başarı dediğimiz şeyin ne olduğuna karar vermiş olmalıyız ki; bizi ona götürecek bilgiyi görür görmez tanıyabilelim . Bizim Zor dediğimiz sınavlar daha zoruyla karşılaşan biri için kolay sayılabildiği gibi; bir sonraki sınavımız başladığında artık bizim için de kolaydır. Bir sonraki sınıfa geçtiğimizde önceki senemiz de hep daha kolay görünür gözümüze. Mezun olduğumuzda ise, bütün okul hayatımız o kadar kolay görünür ki; sanki tekrarı olsa bir çırpıda bitirecekmiş gibi hissederiz. Onca yaşananları birden bire hiçe sayar gibi . Dünya okulunu bitiren herkes mezun sayılır ve herkesin hayatı bir gün biter.
“Dünya okulunda Mesele karnedeki puanlar değil; sağ alt köşeye güzel cümleler yazdıracak hatırlı hatıralar bırakmış olmaktır”
Kıymetli hikayemizi film olarak görebileceğimizi düşünür, kendi gözümüzden değil de daha üstün bilince ve hafızaya sahip bir izleyici gözünden izleyebileğimizi hayal edersek. Daha izlemeye başlar başlamaz şu an yaşadığımız hadiselerin birçoğunun birdenbire önemini yitirdiğini farkederiz. İzledikçe heyecanımız ve merakımız katlanarak büyür. Artık olaylarla değil, karşısında duran iradenin tepkileriyle daha çok ilgilenmeye başlarız. Konu hayat olunca Hikayede tek bir kahraman vardır aslında. Geri kalan herkes, her şey kahramanın amacına ulaşması için hizmet eder . İşlenen konuların hepsinin bir vazifesi vardır. Sistem, Olaylar ya da kişileri kullanarak önce Kahramanımıza yakışır bir yol çizer, sonra yola yakışır sınavını yapar. Sınavlarına ve vazifelerine karşı sergilediği tutuma göre hikayesinin hak ettiği sonununu hazırlar. Hayırlı olur inşallah. Herşey Bittiğinde bizi derinden yaraladığını düşündüğümüz birçok olayın neredeyse hatıra değerinin bile olmadığını görürüz. Tıpkı izlemeye ilk başladığımızda anlamını yitiren olaylar gibi basitleşir . Artık sadece hissettiklerimiz kalır aklımızda. Hafıza hacmi büyüdükçe, gözümüzde büyüttüğümüz herşey aynı oranda küçülmüş hatta birçoğu yok olmuştur. Var’ımızı Asıl’ımızı hep duymayı nasip etsin rabbim. O mucizedir ve sınırsız belleğe sahiptir. Dünya ya O’nun gözünden baktığımız zaman O koca film, o anlatmakla bitmez dediğimiz uzun hikayeyi artık bir kaç satırla analatabiliriz belki . Belki de sadece bir cümle ile.
“İnsanlar zamanında doğar, zamanla büyür, zamanı gelince ölür.”
“Zamanın kıymetini anlamam zaman aldı.”
“Kuşandıysan yürü, varmadan gelme.”
Zor, kolay, uzak ya da yakın yolculuklarımız oldu. Yolların sonu yoktur ama yolculuğun başı da bellidir, sonu da. Hayatı yolculuğa benzetirsek, İnsan geçtiği yoldan önce o yolda hissettiklerini hatırlar.
“Hissettiklerimizi hatırlarsak belki yolu da hatırlarız”
Etrafımıza hissetmeden,anlamadan baktığımız;telefonda konuşarak ya da konum gibi yol harici şeylerle ilgilenerek bitirdiğimiz yolları öğrenmiş olmamız çok mümkün değildir. Etrafımızı inceleyerek ve anlayarak baksaydık bir sürü işaret sayılacak şeyle karşılaşırdık. İşaretleri doğru okursak hedefe varmamız kolaylaşacaktır. Yol kalabalık, evet trafik var ama bize engel olan, zamanımızı alanlara baktığımızda çoğu zaman hedefine bile karar verememiş yolcular olduğunu görürüz. Yolu bilen yolcuya faydalı olur,Zararlı değil. Sadece faydasızlıktan suç değildir ama herşeyi bilip de zararlı olmayı seçenler için muhakemeye bile gerek yoktur. Bizi hedefimizden uzaklaştıran, bizim değerli zamanımızı SARF eden kim veya ne olursa olsun hemen uzaklaşmalı, hayatımızdan izole etmeliyiz. Engel denince yolda karşılaştığımız çukur, taş, toprak gibi şeyler gelir ya aklımıza. Hayat yolumuzdaki engel insandır. Öyle basit bir kaç çukur gibi de değil; uçsuz bucaksız derin uçurum olur. Yüzüne baktıkça kaybolursun derinliğinde. Değil çözüm bulmak; bir daha yolunu bulamazsın eğer kapılırsan. Kim olursa olsun. Etrafından dolanıp gitmek ne kadar acı ne kadar zor olursa olsun vazgeçmeden devam edemeyiz. Hakkı imhadır engelin, ama el de, elden üstündür. Yok edemezsek bile işaretlemeliyiz. Bizden sonra illa ki dengi bir abimiz geçecektir burdan, aramasın tanısın görür görmez versin hakkını gitmesin ele . Ne inandıklarımız sahipsizdir ne de inananlar.
“Nelerimizden, kimlerimizden vazgeçtiğimizi bilse kendini engelden Sayan engelli beyinler, saygı duruşunda çekilirler yolumuzdan”
Yolu tarif eden işaretlerdir.
“Dünya mutlu olma yeri değildir”
Ne zaman nerede mutsuzum desen, kesin orda biri vardır kendi mutsuzluğunun sebebi saydığı sihirini cümlesini kurmak için hazırda bekleyen. Onlar seyahati kaplumbağa tavşan hikayesine benzeten sığ yolculardır. Birbirleriyle uğraşmaktan hiç olmuş, hiç bitmeyecek bir yarışın içinde hiç etmişlerdir ömür denen yolculuklarını. Etraflarını hiç görmediklerinden, kendilerini zerre geliştirmemiş ezberlediği bir kaç kelimeyle yaşayan sıradan yarışçılarımız bazen , bu zorlu yolun tamircisi, savunucusu, koruyucusu, olmayı kendisine vazife etmiş cesur yüreklere de aynı cümleleri kurma yanlışına düşer bilmeden . Denk olduklarını düşünme gafletine düşerler, tekrar et desen edemez etraflarına bakarlar. Bişey olsa da konu değişse çünkü hatadır normalde savunmasız oldukları kadar da zararsızlardır sevimli tosbikler yarıştan başka bilmediklerinden. Tamamen cehalet. Mutluluktan vazgeçmek yolun en şerefli ilk adımıdır ve her ilk adımın bir hikayesi mutlaka vardır.
Bu yolcular için yoldan önemlidir hikaye.
“Mutluluk histir. Tıpkı acı gibi,,,geçecektir !”
Yüreği yetmeyenlere de kimsenin bir diyeceği yok. Onlar misafir. Misafirin vazifesi olmaz. Sadece kendisi için yaşayanların anlayacağı gibi değil. Biraz karışık durum ama rahat olsunlar.
“Giden de varır, duran da.”
Hakk’ a giden bu şerefli yolda yük değil hammal olmayı kendine onur sayan yolculara yoldaş olmayı nasip etsin rabbim ?