Suriye'de düzenlenen yeni saldırı ile birlikte İdlib bölgesinden Türkiye'ye çok ciddi yeni bir göç dalgası başladı.
700 bin civarında insan Türkiye sınırına doğru hareketlendi.
Bu sayı şimdiye kadar ki göç dalgasının en yüksek oranı.
Sınır bölgesinde kurulan tampon çadır ve biriket evler bu insanların ilk sığınak olarak geldiği nokta.
Ancak bu kadar yüksek bir sayıda mülteciyi ülkeye sokmak onların barınma, gıda, sağlık ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak son derece maliyetli bir yük.
Yaklaşık 4 yıldan fazladır Türkiye bu yükü tek başına sırtlıyor.
Oysa göç dalgasının AB ülkerine sıçramaması için ellerinden geleni yapan ülkeler mesele insanı yardım ve desteklere geldiğinde sürekli topu taca atıyor.
Dünya haritasının gelişmiş ülkelerinde yada o ülkelerin sınırında böyle bir hadise vücut bulsa maaile hepsi kollama çözüm arardı.
Fakat, Türkiye bu konuda sürekli ve istikrarlı bir biçimde yanlız bırakılıyor.
Bu göç ve sorunun kucaklarına düşmesinin ateşten bir gömlek olduğunu biliyorlar.
Mülteci krizlerinde sürekli adı geçen Birleşmiş Milletler topluluğunun da Suriye ve mülteciler olunca sesi duyulmuyor bahsi hiç geçmiyor.
Bu yükü tek başımıza nereye kadar sırtlayabiliriz ki?
Göç dalgasının her geçen gün arttığı görülürken, ülkemizde ekonomik daralmanın henüz etkilerini yitirmediği bir dönemde Suriye ve göçmen meselesi yeniden değerlendirilmeli.
Aksi takdirde bu meselenin ekonomik bilançosu Türkiye açısından son derece yüksek ve bedellerin de ağır olacak görüşündeyim.
Elbette evlerinden yurtlarından olan insanlara kol kanat gereceğiz ancak bu taşın altına sınırlarında korkuyla bekleyip nöbet tutarak göç dalgası bize sıçramasın diyen ülkelerde koymalı..