İşin aslına bakarsanız nasıl bir başlık atacağımı bilemedim.
Bir insan doğduğu-büyüdüğü ülkeye, vatanına nasıl bu denli düşman olabilir, kin ve nefretini açığa vurabilir?
Her zaman yaptıklarının bir benzerini tekrar eden Firari FETÖ’cü Enes Kanter’in son yaptığından bahsediyorum.
Firari FETÖ’cü Enes Kanter, İstanbul'da oynanacak Şampiyonlar Ligi final maçının boykot edilmesi çağrısı yapmış.
Aslında şaşırmadım ama sizlerle paylaşmadan da edemedim.
Ne tür bir kin, nasıl bir nefret kendi memleketini, kendi vatanını yabancılara şikayet ettirir, onlardan yardım diler bir hale getirip medet umdurur?
FETÖ elebaşı Gülen için ‘babam’ diyen firari FETÖ’cü Enes Kanter, İtalyan La Repubblica gazetesine konuşmuş.
“Türkiye’de oyun oynanmaz” diyen Kanter, “Futbolculardan ve UEFA’dan İstanbul’da yapılacak Şampiyonlar Ligi finalini boykot etmelerini istiyorum” demiş.
Sadece UEFA’dan değil tüm Avrupa’dan boykot istediğini de söyleyen Türkiye düşmanı Kanter, “Evet boykotu, tüm Avrupa’dan istiyorum. Sesimizi yükseltmemiz, sesimizi duyurmamız ve teslim olmamamız gerekir. Her şeyi normal ve kaçınılmaz kabul etmemeliyiz. İtalyan hükümeti ve kamuoyunun Türkiye’ye daha fazla baskı yapmasını isterim” diye konuşmuş.
Gülen’e olan yakınlığından dolayı ailesinin ve arkadaşlarının kendisini terk ettiğini açıklayan Kanter, “Bir halk düşmanıyım. Bu yüzden 2021’de Amerikan vatandaşı olacağım” da demiş.
Futbol falan çok da umurumda değil. Her fırsatta Türkiye’nin kulağının çekilmesi için yabancılardan medet umulmasını anlayamıyorum. (Bunun benzerini HDP’liler, Can Dündar ve versiyonları da yapıyor. Farklı şeyleri bahane ederek Türkiye’yi yabancılara şikayet ederek onlardan medet umuluyor. Euro 2024’ün Türkiye yerine Fransa’ya verildiği anı hatırlayın)
Kendi atasının soyadını kabul etmeyip kolayca değiştiren bir kişi vatandaşlığını da değiştirir elbette.
Yurt dışında kaçma/kaçırılma şansına sahip olup ipleri tamamen kopartan Emre Uslu, Önder Aytaç, Tuncay Opçin, Faruk Aslan gibi bazı tuzu kurular “Erdoğan ve Ak Parti nefreti”ne “Türkiye nefreti”ni ilave etmiş durumdalar. Bu tipler Türkiye ile olan bağlarını kopardıkları için hariçten gazel okumayı marifet sayıyorlar.
Türkiye’yi kötüleyen, yabancı güçlerin her türlü baskıyı yapmasını dileyen, teşvik eden bu kesimin “Batarsa batsın, biterse bitsin” mantığı hiç sağlıklı bir durum değil.
Aslında yapılan ihanetin affı ve tarifi yok ama bunları anlamaya çalışıyorum.
Olmuyor, anlayamıyorum.
Bu ve benzeri kişilerin haklı olduğunu varsayalım.
Haklı dahi olsa, kendi vatanını yabancılara şikayet etmekle, aşağılamakla, değersizleştirmekle eline ne geçecek?
Türk vatandaşlığından çıkıp Amerikan vatandaşlığına geçince ne olacak?
Amerikan Halk kahramanı mı olacaksın?
Yanlış yaptığını, sana zulmettiğini iddia ettiğin merci iktidarsa iktidarlar ilelebet orada baki kalıcı değildir.
Bir gün iktidar ve yöneticiler değişince uluslararası arenada aşağıladığın, değersizleştirdiğin o ülke, o vatan ne olacak?
O yabancıların bakış açılarını bir anda nasıl değiştireceksin?
Bir günde her şey değişip senin arzu ettiğin şekle dönmesini mi umuyorsun?
O zaman da ABD vatandaşlığından çıkıp hemen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mı olacaksın?
Bu ve benzeri tavırları görünce 12 Eylül 1980 darbesi sebebiyle yok yere yıllarca cezaevinde yatan, işkence gören rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözleri aklıma geliyor:
“5 buçuk yıl hücrede kaldım. Günlerce gözümüz açılmadan cereyana verilip işkence gördük… Sonunda bize dediler ki "Sizin hiç suçunuz yok çıkın"…
Ne kaderime küstüm ne devletime küstüm! Çünkü inanmak iman etmek varsa bir şeye bedel neyse katlanıp; ‘Yarabbi kahrında hoş, lütfunda!’ dedik.”