“Tarım bitti”, “Tarım can çekişiyor” gibi söylemleri yaklaşık 15 yıldır duyuyorum ve yöneticilerin yada siyasilerin ağzından haber olarak yazıyorum.
Tarımsal üretimin durma noktasına gelişi aslında yeni bir olay değil.
Yaklaşık 30 yıl önce başlayan ve her hükümet döneminde kendine özgü politik yaklaşımlar, siyasi yanlışlar silsilesi sürekli olarak değişen dünya atmosferine uyum sağlayamadığı için olan çiftçiye oluyor.
Her gelen hükümet temsilcisi yada tarım bakanı, kendine özgü elbette bir politika izleyecek.
İşte bu cümle aslında kurumsallıktan çok uzak olan ve işleyişin oturmadığı 3. dünya ülkelerini kapsayan bir mevzu.
Çünkü hiçbir gelişmiş ülkenin tarımsal üretİminden, ürünlerin sanayi değerlendirme noktasına yada ihracat ithalata varıncaya kadar değişmez kurumsal işleyişleri vardır.
Hangi hükümet yada tarım bakanı gelirse gelsin onu bozamaz. sadece üzerinde rötuşlar yapar yada yenilikleri geliştirme üzerine koymak için kullanır.
oysa bizde her hükümetin kendine özgü bir tarımsal modeli, her tarım bakanının da kendine özgü bir tarım anlayışı var.
Böyle olunca da içinden çıkılmaz bir hale gelen tarım, biraz ondan biraz bundan derken çiftçilerin adeta sıkışıp kaldığı, borçlandığı, borçlarını ödeyemediği ve en sonunda da arazilerinden olduğu bir yapıya bürünüyor.
Oysa oturmuş ve işleyen bir tarım politikası olsa, ekonomik krizler, ürünlerin sanayi anlamında değerlendirilmesi, borç yükünün giderek artması, susuzluk, yanlış teknolojik gelişmeler vs vs pek çok konu kendiliğinden çözülecek.
Ne zaman siyasi davranmak ile devlet yönetme biçimini ayırırız işte o zaman bizim için ayakları yere basan bir politika izlemek öz konusu olur.
Aksi halde her 10 yılda bir “Tarım bitti” cümlesini kurar kurar baştan alırız.