27 Eylül tarihi geldi çatı.

İçimizdeki derin sancı da ilkg ünkü gibi kabardı, yeriden alev alev yaktı bizi.

Küçük Eylül’ümüz bizden koparıldı.

Tüm masumiyeti, geleceğin parlayan yıldızı, küçücük gözlerinde sevinçten başka zerre leke olmayan güzel kızımız.

Bir cani tarafından, annesinden, babasından, kardeşlerinden, bir şehirden ve ülkeden koparıldı.

Soldu Eylül..

Hasta ruhlu bir cani, bir yobaz, küfürleri ardı ardına katar misali sıraladığım ancak kaleme yansıtamadığım bu vahşiyi yargılamak şöyle dursun, vereceksin halkın eline..

İdam söylentilerini bir kenara bırakıp, bu tür canileri insanlığın el verdiği en ağır idam şekli ile iliklerine kadar hissedeceği bir idam şekli ile hayatını son vereceksin.

Küçük Eylül’ün gözlerindeki fener sönerken neler hissettiyse, korkusu, acısı tüm hislerinin yüzlerce mislini hissettirerek idam edilmedi hemde.

Yazacak, çizecek onca şey var ama kalem devşirmek ne fayda verir yada neyi getirir?

Eylül’ün güzel gözlerindeki bir bakış mı?

Pırıl pırıl gülümseyişindeki bir tebessümü mü?

Yada büyüyence ne olacaksın sorusuna verdiği yanıt mı?

Annesi kuzusu, babasının kızını geri getirir mi?

Hayır!

Koskoca ve ne yazıkkı hayır!

Polatlı’da herkesin evladı oldu Eylül.

Herkes ben dahil çocuğunu sevdiğinde, ona baktğında Eylül’ü görüyor artık.

Bir anne ve babanın acısını hissedemilyor olsak da iliklerimize kadar acısını anlayabiliyoruz.

Şimdi katil ve suç ortaklarının yargılaması süreci var.

Biz hakim yada savcı değiliz, kanun hükmü vermek de haddimiz değil.

Ancak toplum vicdanı denilen de bir unsur var ve yargı bu konuda gereğini yapacaktır diye düşünüyor ve arzu ediyorum.'