Ankara’nın Altındağ ilçesinde yer alan ve şehrin tarihine ışık tutan Ankara Kalesi, asırlardır dimdik ayakta durarak birçok medeniyetin izlerini günümüze taşıyor. Kesin yapılış tarihi bilinmemekle birlikte, M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren var olduğu bilinen kale, Türklerin Anadolu’ya girişinden itibaren askeri bir tesis olarak önemli bir rol oynadı.
Galatların Ankara’ya yerleştiği dönemde varlığı bilinen kale, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde defalarca onarıldı ve geliştirildi. İlk büyük onarımını M.S. 217 yılında Roma İmparatoru Caracalla gerçekleştirdi. Bizans İmparatoru II. Justinianos ise 668 yılında dış kaleyi inşa ederek kaleye bugünkü görünümüne yaklaşan bir yapı kazandırdı.
Türklerin hâkimiyetine 1073 yılında geçen kale, kısa süreli Haçlı istilalarına rağmen 1227’den itibaren Selçuklu egemenliği altında kalıcı bir statü kazandı. Osmanlı döneminde de 1832 yılında Kavalalı İbrahim Paşa tarafından restore edilen kale, günümüze kadar korunarak ulaştı.
Deniz seviyesinden 110 metre yükseklikte yer alan kale, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşuyor. İç kale, 43 bin metrekarelik bir alana yayılırken 42 beşgen burcu ve 14-16 metre yüksekliğindeki surları ile dikkat çekiyor. Akkale adı verilen en yüksek noktası, tarihi bir anıt olmanın ötesinde, son derece önemli bir kuruma da ev sahipliği yaptı.
ETİ MÜZESİ AKKALE'DE HİZMET VERDİ
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk müzesi olan Eti Müzesi, 1921 yılında Atatürk’ün öncülüğünde Ankara Kalesi’nin en yüksek burcu olan Akkale’de kurulmuştu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında arkeolojik eserleri halkla buluşturma hedefiyle açılan Eti Müzesi, 1948 yılına kadar Akkale’de ziyaretçilerine hizmet verdi.
Bugün Ankara Kalesi, sadece bir tarihi eser değil, aynı zamanda başkentin simgesi olarak dikkat çekiyor. Yüzyıllara meydan okuyan burçları ve mimari yapısıyla ziyaretçilerini büyüleyen kale, her adımda tarih dolu bir hikâyeyi öğretmeye devam ediyor.