Ankara’nın Altındağ ilçesi, İç Hisar Mahallesi'nde, Aktaş Sokağı'nın başında yer alan Sultan Alaaddin Camii, tarihi yapısıyla ziyaretçileri geçmişe götürüyor. Caminin minber kitabesine göre, burada ilk cami bin 178 yılında inşa edildi. Sultan Alaaddin Camii, tarih boyunca geçirdiği restorasyonlarla esas yapısal özelliklerinden bazılarını kaybetmiş olsa da Selçuklu döneminin izlerini taşıyan detaylarıyla hala ayakta. Özellikle, caminin kalbinde yer alan ahşap minberi hem tarihi hem de mimari açıdan büyük önem taşıyor.

Ulus Hali esnafı isyan etti: Fiyatlar cep yakıyor! Ulus Hali esnafı isyan etti: Fiyatlar cep yakıyor!

Afrika’dan Gelen Ağaçla Yapıldı, 800 Yıldır Ayakta! (3)

SELÇUKLU İZLERİ TAŞIYAN TARİHİ YAPI

Sultan Alaaddin Camii, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad döneminde onarım gördüğü için "Alaaddin Camii" ismiyle anılmaya başlanmış. Caminin duvarları, devşirme antik malzemelerle karıştırılmış kesme taş ve moloz taştan inşa edilmiş olup, sıvalı ve kiremit çatılı bir yapı olarak günümüze kadar ulaşmış. 14'üncü ve 15'inci yüzyıllarda ve daha yakın dönemlerde gerçekleştirilen çeşitli tamiratlar, caminin esas karakterini büyük ölçüde değiştirmiş. Ancak minber, asırlara meydan okuyan yapısıyla orijinal detaylarını korumayı başarmış.

Afrika’dan Gelen Ağaçla Yapıldı, 800 Yıldır Ayakta!

TARİHİ MİNBER ÖZEL AĞAÇTAN YAPILDI

Sultan Alaaddin Camii’nin minberinin hikayesi, yapımında kullanılan ahşabın niteliği ve işçiliği ile dikkat çekiyor. Mimar Halil İbrahim Karagöz, minberin Amerika’dan getirilen özel bir ağaç türünden yapıldığını belirtti. Bu özel ahşap yapının, neme, rutubete ve sıcaklığa karşı dayanıklılığı, minberin yüzyıllardır korunabilmesinin en önemli nedenlerinden biri. Karagöz,  kullanılan ağaçların büyük bölümünün Afrika kökenli olduğunu ve bu ağaçların içerisinde doğal olarak yüksek miktarda zehir bulunduğunu belirtti. Bu özellik sayesinde ahşap bakteriler, mantarlar ve özellikle termitler gibi doğal tahrip edicilere karşı koruyor. Karagöz, caminin tarihi minberindeki bezemelerin, eş işleme tekniğiyle yapıldığını ve parçaların birbirine geçmeli olarak tasarlandığını ifade etti. Bu işçilik, minberin orijinal estetik yapısını ve dayanıklılığını pekiştiriyor. Ahşap üzerindeki işlemeleri yapmanın büyük bir ustalık gerektirdiğinin altını çizen Karagöz, bu detayların korunması için yapılan restorasyon çalışmaları büyük bir hassasiyetle yürütüldüğünü belirtti. Mimar Karagöz, “Bu ahşaplardaki çatlaklar ve yırtılmalar özel mikroskoplarla incelenerek tespit ediliyor” diyerek, minberin restorasyon sürecinin ayrıntılarına dikkat çekti. Mimar Karagöz, tarihi minberin özelliği hakkında verdiği bilgilerde şu ifadelere yer verdi:

"Bu özel ahşap yapılar, neme, sıcaklığa ve rutubete dayanıklılığı ile dikkat çekiyor ve bu özellikleri sayesinde günümüze kadar korunmuş durumda. Üzerindeki bezemeleri işlemek oldukça zor; kullanılan ağaçların çoğu Afrika’dan getiriliyor. Afrika’dan gelen bu ağaçların doğal koruma sağlamak amacıyla yüksek miktarda toksik madde içerdiği biliniyor. Bu toksik madde, ahşabı bakteriler, mantarlar ve özellikle termitler gibi doğal tahrip edicilere karşı koruyor. Ahşap, öz suyunda bulunan bu doğal zehir sayesinde, üzerine herhangi bir koruyucu madde sürülmesine gerek kalmadan dayanıklılığını sürdürebiliyor. Bu ahşaplar herhangi bir bakteri ile temas ettiğinde ise çürümeye başlayabilir; ancak kuruduktan sonra dayanıklılıklarını artırıyor ve zamanla doğal tahribata karşı direnç kazanıyorlar. Üzerindeki işlemeler tamamen eş işleme tekniğiyle yapılmış ve parçalar birbirine geçmeli olarak tasarlanmış. Bu özel ahşaplardaki çatlaklar ve yırtılmalar ise özel mikroskoplarla incelenerek tespit ediliyor. Ahşapların dokusundaki yırtılmaların belirlenmesi, onların doğru bir şekilde korunması için kritik önem taşıyor. Bu tür özel ahşap yapıların restorasyonu, laboratuvar ortamında uzman konservatörler tarafından yapılması gereken hassas bir işlem gerektiriyor; standart bir restorasyon müdahalesi bu yapılar için yeterli değil."

Afrika’dan Gelen Ağaçla Yapıldı, 800 Yıldır Ayakta! (2)

Muhabir: KÜBRA AÇIKGÖZ