Avrupa ve ABD tarafından ortaya konulan Ortadoğu'daki senaryolar giderek bir güç devşirme oyununa doğru gitmekte.


Özellikle Türkiye'nin Akdeniz'de gösterdiği varlık, enerji kaynaklarına kendi bölgesinde hakimiyet kurma kararlılığı ile ortam tamamen başka bir hale dönüştü.


Çünkü Türkiye artık kendi imkanlarıyla kendi kaynaklarını yine kendisi değerlendirmek anlayışıyla bölgedeki dengelerin yeniden belirlenmesine yönelik aktörlerden biri oldu.


Boyun eğmez bir siyasi dış politika tavrını her zaman sevmişimdir.


Çünkü yıllarca bölgede bizi kullanarak ortaya konulan senaryolar, bizi yok sayan ve dışlayan bor politika ile devşiriliyordu.


Ancak şimdi Türkiye kendi kendine yetebilme yeteneğini en verimli şekilde kullanmak amacıyla harekete geçerek "Bende burdayım" dedi.


Akdeniz enerji kaynakları ve Ortadoğu aynı paralel üzerinde ilerleyen bir yap bozun yanyana parçaları.


Dolayısıyla bu yapboz da Türkiye resmin bütününde en çok parçaya sahip ülkelerden biri.


Şimdi işin içine birde Kudüs meselesi dahil edildi.


ABD ve İsrail pervasızca ve trajik komik bir şekilde özet olarak toprakları parayla almak istiyor.


50 yılı aşkın süredir süre gelen mücadeleyi bir çöp sayarak yapılan bu teklif aslında psikolojik savaşın ender hamlelerinden.


Çünkü Kudüs yüzlerce yıl önce müslümanlar ile diğer dinlerin mensuplarının sembol olmuş bir savaşı.


O sebeple buna son noktayı koyan Selahattin Eyyubi'den bir tane daha henüz gelmediği için bu direniş devam etmeli.


Elbette kılıçla kuşatma ile değil belki günümüz şartlarında ama bu psikolojik savaşa sağlam ve ayakları yere basıp taviz vermeyen bir duruş sergilemek gerekiyor.


Bugün adı Akdeniz yarın Ortadoğu diğer gün Kudüs..


Hergün bölgenin konumu ve adı değişiyor olsa da hedef aynı; güçsüz ve bir araya gelemeyen, güçlenemeyip gelişmeyen bir müslüman coğrafyası..