Türkiye'yi yarım asır geriye götüren 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden tam 44 yıl geçti. Bu darbe, ülkenin siyasi, toplumsal ve hukuki yapısında derin izler bırakarak, Türkiye’nin demokrasi tarihinde kara bir leke olarak hafızalara kazındı.
DARBENİN KARANLIK GÖLGESİ
12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye'nin siyasi tarihindeki en karanlık dönemlerden birini oluşturur. Darbenin hazırlıkları, ordu içindeki yüksek rütbeli subaylar tarafından yürütüldü ve bu sürecin kod adı "Bayrak Harekatı" olarak belirlendi. Planın uygulanması için ilk emir 11 Temmuz 1980 tarihinde verilmişti. Ancak, hükümetin güvenoyu almasıyla darbe planı ertelendi.
Sabaha karşı gerçekleştirilen darbe ile birlikte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren önderliğindeki Milli Güvenlik Konseyi yönetime el koydu. Bu darbe, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı yürürlükten kaldırarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni feshetti ve ülke genelinde sıkıyönetim ilan etti. Sivil toplum kuruluşları hedef alındı, bazı dernekler kapatıldı ve siyasi parti liderleri hapsedilerek siyasi yasaklar getirildi.
Darbeyle birlikte, demokrasiye darbe vurularak ülkede uzun yıllar sürecek bir askeri yönetim dönemi başladı. Bu dönemde insan hakları ihlalleri ve kötü muameleler gündem oldu ve Türkiye'nin siyasi ve sosyal yapısı derin bir şekilde etkilendi.
TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ KESİNTİYE UĞRADI
12 Eylül 1980 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen askeri müdahale, Türkiye’yi zor bir dönemden geçirmeye zorladı. Darbe, dönemin hükümetini ve siyasi yapıyı hedef alarak, Meclis'i kapattı, siyasi partileri feshetti ve sivil yöneticileri görevden aldı. Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildi ve gece saatlerinde sokağa çıkma yasağı uygulandı.
Bu süreç, birçok insanın haksız yere gözaltına alınmasına, işkenceye ve uzun yıllar süren cezalara yol açtı. Sivil haklar ve özgürlükler büyük ölçüde kısıtlandı, muhalefet hareketleri baskı altına alındı ve Türkiye’nin siyasi yapısında köklü değişiklikler yaşandı.
12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye'de demokratik süreçleri kesintiye uğratarak ağır insan hakları ihlalleriyle hafızalarda yer etti. Darbeciler, iktidarı ele geçirdikten sonra antidemokratik uygulamalara hızla devam etti ve bu süreçte birçok ağır karar alındı.
"ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?"
Darbe sonrası, 9 Ekim 1980'de sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. 17 yaşındaki Erdal Eren, bir askeri inzibat erini öldürme suçundan idama mahkûm edildi. Eren'in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanarak 13 Aralık 1980'de infaz edildi. Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” şeklindeki ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlalleri konusunda sınır tanımadığını gözler önüne serdi.
Darbenin etkileri geniş çaplıydı: 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı ve 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi. Hukukun askıya alındığı bu dönemde 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişinin idam cezası infaz edildi.
Ayrıca, gazeteciler hakkında binlerce yıl hapis cezası istenirken, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı ve 30 bin kişi "sakıncalı" bulunarak işinden edildi. Eğitim kurumları da büyük darbe aldı; yaklaşık 4 bin öğretmen ve üniversite görevlisinin işine son verildi. Kültür ve sanat hayatı da hedef alındı, yaklaşık bin film sakıncalı bulunarak yasaklandı.
DARBECİLERE SORUŞTURMA BAŞLATILDI
Darbeyi takip eden süreçte, darbeci generallerin hazırladığı anayasa, 1982'de yapılan "güdümlü" referandumla kabul edildi ve yüzde 92 evet oyu aldı. Bu anayasa, darbecilere ömür boyu dokunulmazlık sağlayan "geçici 15. madde"yi içeriyordu. Ancak, 12 Eylül 2010 referandumunda bu madde anayasadan çıkarıldı ve darbecilerin yargılanmasının önü açıldı.
Referandumun hemen ardından, Türkiye'nin dört bir yanından darbeciler ve onların talimatlarını uygulayanlar hakkında suç duyuruları yapıldı. Bunun üzerine, hayatta olan Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
ÖLDÜKLERİ İÇİN DAVA DÜŞTÜ
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi yasayla kapatıldığında, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın davası Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne devredildi. Bu mahkeme, 18 Haziran 2014'te, Evren ve Şahinkaya’yı 1979’daki muhtıra ve 1980’deki darbe nedeniyle “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırdı. Cezalar, takdiri indirimle “müebbet hapis”e çevrildi ve rütbeleri söküldü.
Sanık avukatlarının temyiz başvurusu sırasında, Evren 9 Mayıs 2015’te, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015’te öldü. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, sanıkların ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi. Yerel mahkeme bu kararı onayladı, ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, davanın düşmesi ve mal varlıklarına el konulması taleplerini reddetti.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında iddianameyi 10 Ocak 2012'de kabul etti. İki darbeci, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek" suçlarıyla yargılandı. Sağlık gerekçesiyle duruşmalara katılmayan generaller, video konferans aracılığıyla yaptıkları savunmalarda suçlamaları kabul etmediklerini, kendilerinin kurucu iktidar olduklarını ve mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını iddia etti.