Cumhuriyet tarihinin Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra en önemli simalarından biri olan İsmet İnönü’yü bu kez kızı Özden İnönü Toker’in gözünden dinledik. Siyaset sahnesinin en kritik dönemlerinde ülkeye yön vermiş bir lider olmasının ötesinde, İnönü’nün evdeki kimliği; babalığı, aile değerlerine olan bağlılığı ve çocuklarına bıraktığı manevi miras elbette herkes tarafından merak edilen konulardan birisi.
Türkiye Cumhuriyeti ikinci cumhurbaşkanı olan İsmet İnönö'yü kızı Özden Toker'den, İnönü ailesinin 48 yılını geçirdiği Pembe Köşk'te dinleyerek sohbetimize derinlik kattık.
7 Şubat 1930’da Pembe Köşk’te doğan Özden Hanım, yaşanılan anıları hayatı boyunca unutamadığını belirtti. “Ben hem bir babanın hem bir Cumhuriyetin evladıyım” diyen Toker, çocukluğunda Atatürk’ün ilgisini, Çankaya’daki bayram törenlerini, annesiyle gittiği mevlitleri ve babasıyla izlediği konserleri dün gibi hatırlıyor.
“Babam Türkiye’yi yönetiyordu ama bizimle de yaşıyordu,” diyen Toker, geceleri üstünü örten, kitap okuyan, yüzme öğreten bir babadan bahsediyor. İnönü’nün sadece siyasi lider değil, aynı zamanda çocuklarının eğitimine, kişisel gelişimine, dünya görüşüne rehberlik eden bir aile reisi olduğunu vurguluyor.
(İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü'nün dinlendiği alan)
Annesi Mevhibe İnönü ile babasının kurduğu dengeyi ise şöyle tanımlıyor: “Annem geçmişin değerlerini, babam ise geleceğin ışığını taşıyordu. Birbirlerine köprü oldular.” Bu denge sayesinde, hem modern hem de köklü bir aile kültürü içinde büyüdüğünü ifade ediyor.
1988 yılından beri Pembe Köşk’ü halka açarak ve İnönü Vakfı’nı kurarak, babasının hatırasını yaşatmayı görev bilen Özden İnönü Toker, özellikle gençlere sesleniyor: “Burası artık bizim değil, sizlerin. Tarih kolayca saptırılabiliyor. Doğruyu, yaşanmış olanı anlatmak ve aktarmak zorundayız. Cumhuriyet’i korumak sadece bir geçmişe saygı değil, geleceğe borcumuzdur” şeklinde konuştu.
BU MİRAS HEPİMİZİN
Ve tüm anlattıklarını şu cümleyle özetliyor:
“Babamdan Cumhuriyet’e inanmayı, ona sahip çıkmayı ve asla vazgeçmemeyi öğrendim. Bu miras, sadece benim değil, hepimizin.” dedi.
Özden İnönü Toker, babasının mirasını ve Pembe Köşk'ün taşıdığı tarihi anlamı da elbette sohbet esnasında es geçmedi. Toker, babasını kaybettikten 10 yıl sonra ağabeyi Erdal İnönü’nün önerisiyle özel bir aile vakfı kurduklarını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı: “1983’te, annemin sakladığı tüm eşyaları korumaya karar verdik. Zaten Pembe Köşk’teki eşyalar hiç değişmemişti. Babamın giysileri, mektupları, madalyaları, Lozan Anlaşması'na dair anıları… Hepsi annemin titizlikle sakladığı şekilde duruyordu. Ağabeyimin fikri, annemin koruduğu bu değerleri ve bizim yaşadığımız anıları bir vakıf aracılığıyla sizlerle paylaşmaktı" dedi.
Özden Toker, 40 yıldır bu mirası yaşatmak için çalıştığını belirterek, "Burası yaşayan bir yer. Perdeler, eşyalar, anılar hâlâ canlı. Ancak onların yaşamaya devam edebilmesi için gençlerin daha fazla buraya gelmesi gerekiyor. Bu vakıf artık bizim değil, sizlerin. Buradaki fikirleri daha çok kişiye ulaştırmak hepimizin sorumluluğu" diye konuştu.