Konya’nın Karatay ilçesinde bulunan ve Mevlâna Dergâhı’nda hizmet veren Mevlâna Müzesi, tarih ve kültür meraklıları için eşsiz bir ziyaret noktası olmaya devam ediyor. Selçuklu sarayının gül bahçesi üzerine inşa edilen bu kutsal mekan, hem mimarisi hem de taşıdığı manevi değerlerle ziyaretçilerini büyülüyor. 1926 yılında “Konya Asâr-ı Atîka Müzesi” adıyla ziyarete açılan bu önemli yapı, 1954 yılında Mevlâna Müzesi adını alarak bugünkü haline kavuştu. Mevlâna’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bâhaeddin Veled’in defnedildiği bu alan, oğlu Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin de son istirahatgahı oldu. Mevlâna’nın mezarı üzerindeki ünlü Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe), 1274 yılında Tebrizli Mimar Bedrettin tarafından inşa edildi.
ŞEB-İ ARUS'TA ZİYARETÇİ AKININA UĞRUYOR
Müzenin en yoğun ziyaret edildiği dönemlerden biri ise Mevlâna’nın ölüm yıl dönümü olan ve Şeb-i Arus olarak adlandırılan anma gecesi. Yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrayan bu özel günde, Mevlâna’nın hayat felsefesi ve Mevlevilik geleneği bir kez daha hatırlanıyor.
SELSEBİL ÇEŞMESİ'NİN ANLAMI
Müzenin bahçesine adım atan ziyaretçileri karşılayan ilk eserlerden biri Selsebil Çeşmesi oluyor. Mimari yapısı ve taşıdığı mesajla dikkat çeken bu çeşme, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı. Çeşmenin üst kısmında bir, altında iki, daha sonra üç, ardından yine iki ve en altta tek sunak bulunuyor. Bu dizayn, insanın yaşam döngüsünü simgeliyor. En üstte bulunan sunakta verilmek istenen mesajda insan dünyaya tek geldiği, ikinci katta bulunan iki sunakta, doğan dünyaya gelen insanın evlenip iki kişi olduğu belirtiliyor. Üçüncü sırada bulunan üç sunakta ise, çocuk sahibi olarak aile genişlediği ifade ediliyor. Tekrar iki ve bir sunak, hayatın son dönemlerinde ölümlerin başladığını ve insanın yine yalnız kaldığı simgeleniyor. Konya'yı gezdiren tur rehberleri, bu sembolik çeşmenin anlamını yerli ve yabancı turistlere detaylı bir şekilde açıklıyor. Çeşmenin anlamını duyan ziyaretçiler, hem şaşkınlıklarını hem de hayranlıklarını gizleyemiyor.