Ankara’nın Gölbaşı ilçesi bitki çeşitliliği açısında Ankara’nın en gözde ilçelerinden biri. Türk tarihi boyunca aşklar hep farklı yöntemlerle dile getirilmişti. Bazen Kilimlerde motiflere bazen renklerle bazen ise çiçeklerle. Teknolojinin gelişmesinden önce aşklar imkansız denecek kadar zormuş. Sevenler birbirlerini göremez iletişim kuramaz kursalar da bunlar o kadar kısa olurmuş ki özlemleri şiirlere şarkılara desten olurmuş.
Sevenler hep yol gözler sevdiğinin iki saniyede olsa yüzünü görebilmek için her yolu denerlermiş. Geçmişte yaşanan bu aşklar şiirlere, şarkılara, kilimlerde desenlere, kitaplarda hikayelere konu olurmuş. Ankara Gölbaşı’nda bölgeye özgü olarak yetişen çiçek de imkansız aşkların temsili. Gölbaşı bölgesinde yetişen Sevgi çiçeği ismini tarafından ortaya atılan ve mitolojik bir yaratık olan Centaur’dan alması ile biliniyor. Vatandaşlar arasında Yanardöner, Kırmızı Peygamber Çiçeği, Gelin Düğmesi isimleriyle de biliniyor. Sevgi çiçeği kırmızı, mor ve pembe renklerde açıyor. Sevgi Çiçeği daha çok mogan gölü çevresinde yetişiyor. Çiçekçilerin aşırı toplanması, tarım ilaçlarının öldürücü etkisene maruz kalması, ağaçlandırma ve inşaat faaliyetleri bu türü tehdit eden etkenlerdir.
Sevda Hikayelerine İçerlenerek Her İlkbaharda Açar
Halk arasında dolaşan söylentilere göre bu çiçeğin derin ve üzücü bir hikayesi de var. Geçmiş dönemlerde birbirini çok seven ama kavuşmaları da sevgileri kadar imkansız olan iki gencin bu acıklı sevda hikayelerine içerlenerek her ilkbaharda açarak, değişik renkleriyle bize bu ümitsiz aşkı anlatır.
Mogan Gölü’nde İmkansız Bir Aşk Hikayesi
Mogan Gölü'nün iki yakasında Hüseyin avlusundaki Hacılar köyü ile Sızak ilçesine bağlı Karaoğlan köyünden iki sevgili çoban, çok sevdikleri koyunlarını otlatıyor, birbirlerine aşk şarkıları söylüyor, flüt çalıp şarkı söylüyorlar. Onların aşkı Moga'nın iki yakasındaki rüzgârın esintisiyle yüreklerindeki ateşi söndürüyorlardı. Aşkları gölün her yerinde konuşuldu, herkes bu aşkı konuşuyordu. Mogan Gölü'nün iki yakasında yaşayan gençlerin aşkı, köylerinin konuştuğu en büyük hikayelerden biriydi. Ali, yağız bir delikanlıydı ve babasının ağası tarafından gelecekteki eşi olarak kabul edilen bir kızı ağa kızı olarak almaktan hoşlanmıyordu. Çünkü Ali'nin yüreği, gölün diğer tarafında, kızıl saçlı ve güzel bir çoban kızı olan Leyla için çarpıyordu. Ali ve Leyla, akşamları gölün kıyısına gidip aşklarını köylerinin zoraki düzenlemelerine karşı fısıltıyla dile getirirlerdi. İkilinin aşkı, yüreklerinden gelen şarkılar kadar saf ve güçlüydü. Birbirlerine olan sevgileri, gölün iki yakasına yayılan kan rengi açan çiçekler gibiydi.
Ancak kader, gençlerin yanında değildi. İki yakada yaşayan âşıklar, ince hastalık ve verem tarafından ansızın alındılar. Mogan'ın iki yakasında gömüldüler, Günler, aylar geçti ve Mayıs-Haziran ayları geldiğinde, kan rengi açan çiçekleri toplamaya gelen âşıklar, Ali ve Leyla'nın mezarlarını türbelere çevirdiler. İki sevgili, sonsuz aşklarının sembolü olarak anıldılar. Bugün, halk arasında "kara donlu türbesi" olarak bilinen bu bölgede yetişen çiçeklere "peygamber çiçeği" denir. Ali ve Leyla'nın aşkı, Mogan Gölü'nün iki yakasında hala yaşayanların gönüllerinde ve türbelerinde çiçek açan bir hikaye olarak yaşar.
HABER: İLKNUR KILINÇ