Ankara’nın tarihinde derin izler bırakan 11 Eylül 1957 sel felaketi, Cumhuriyet döneminin en büyük doğal afetlerinden biri olarak hafızalara kazındı. Hatip Çayı’nın taşmasıyla başlayan bu yıkıcı felaket, 196 kişinin hayatını kaybetmesine ve yüzlerce kişinin evsiz kalmasına neden oldu. Ancak yıllar geçtikçe bu trajedi, kentin toplumsal hafızasından neredeyse tamamen silindi.
1930’larda Bent Deresi olarak bilinen bölge, o dönemde Ankara’nın mesire alanlarından biri olarak tasarlanmıştı. Ancak, yanlış imar politikaları ve derelerin doğal yapısının bozulması, şehri yıllar içinde sel felaketlerine açık hale getirdi. Hatip Çayı üzerindeki bentlerin yıkılması ve derelerin kanalizasyon işlevi görmesi, Ankara’nın doğayla olan bağını kopardı.
11 Eylül 1957’de Hüseyin Gazi ve Elmadağ çevresinde başlayan şiddetli yağış ve dolu, Hatip Çayı boyunca ilerleyerek şehri adeta yuttu. En büyük yıkım, Demirlibahçe bölgesinde yaşandı. Çukur bir araziye sahip olan bu bölgedeki kerpiç evler, sel sularına dayanamayarak çöktü ve yüzlerce kişi enkaz altında kaldı.
EN BÜYÜK YIKIM DEMİRLİBAHÇE'DE YAŞANDI
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar, afetin hemen ardından bölgeye giderek çalışmalara katıldı. Ancak sel suları öylesine hızlı ve yıkıcıydı ki, Menderes felaketin bir tarafında mahsur kaldı ve geceyi Tiftik Çiftliği’nde geçirmek zorunda kaldı. Sel, yalnızca can ve mal kaybına yol açmakla kalmadı; aynı zamanda elektrik, iletişim ve altyapı hizmetlerini de felç etti.
Kayaş, Üreğil, Mamak, Gülveren ve Akköprü gibi birçok bölge sular altında kaldı. Tarlalar, mahsuller, ağaçlar ve elektrik direkleri selin önüne kattığı her şeyle birlikte yok oldu. 1946’dan 1961’e kadar yaşanan birçok sel felaketi, yanlış şehirleşmenin ve rant odaklı politikaların bir sonucu olarak kayıtlara geçti. Ancak 1957 felaketi, gerek büyüklüğü gerekse can kaybıyla diğerlerinden ayrılıyor. Bu olay, Ankara’nın planlama ve doğal alanlarını koruma konusundaki eksikliklerini bir kez daha ortaya koydu.
Bugün, kentin hızla betonlaşan dokusunda, bu tür felaketlerin yeniden yaşanabileceği endişesi artıyor. 1957’deki felaket, doğanın ihmalinin ağır bedelleri konusunda geçmişten günümüze bizlere bir uyarı niteliği taşıyor.