Polatlı İlçe Müftüsü Hayri Cihangeri, her yıl hasat zamanı tarım ürünleri zekatı da denilen öşür toplama uygulaması hakkında açıklamalarda bulundu.
Yapılan bilgilendirmede şu ifadeler yer aldı;
ÖŞÜR, SÖZLÜKTE “ONDA BİR” ANLAMINA GELMEKTEDİR
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Kendinizin ancak içiniz çekmeye çekmeye alabileceğiniz âdi şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur. (Bakara, 267)
Değerli kardeşlerim,
Bugünkü sohbetimizde, “Öşür ve Önemi” konusundan bahsedeceğim inşallah.
Yüce dinimiz İslam’ın beş temel şartından birisi de zekâttır. Toprak mahsullerinin zekâtına da öşür adı verilir. Öşür, sözlükte “onda bir” anlamına gelmektedir. Dinî bir kavram olarak ise öşür, zirâi mahsullerden onda bir oranında alınan zekâta denir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (herbiri) birbirine benzer ve (herbiri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin…”(En’âm, 6/141);
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın...” (Bakara, 2/267)diye emretmektedir.
Ayet-i kerimelerden anlaşıldığına göre, topraktan elde edilen her türlü ürünün nisâp miktarına ulaşması halinde (5 vesk, yaklaşık 650 kg. olduğunda) zekâtının verilmesi gerekir.
Aziz Mü’minler,
Tarım ürünlerinden alınan zekat demek olan öşrün farz olması, kitap, sünnet ve icmâ delillerine dayanır. İslâm âlimleri tarım ürünlerinden öşür zekâtı vermek gerektiği konusunda görüş birliği içindedir.
ÖŞÜR MİKTARI BELİRLENME NASIL OLUR?
Dinimizde mahsulün öşürünün verilmesinde toprağın işlenmesi ve su kullanımı esas olarak alınmıştır. Zira Peygamberimiz (s.a.s) hadisi şeriflerinde,
“Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir vardır. ”(Buhârî, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Tirmizî, Zekât, 14)buyurmuştur.
Buna göre toprak emek sarf edilmeden yağmur, nehir, dere, ırmak ve bunların kanallarıyla sulanıyorsa, çıkan mahsulün 1/10'i; kova, dolap, motor, emekle veya ücretle alınan su ile sulanıyorsa 1/20’i zekât olarak verilmesi gerekir.
Günümüzde gübre, mazot, işçilik gibi masraflar da üretimin maliyetinde önemli bir yekün oluşturmaktadır. Bu nedenle, tarımsal ürünlerin zekâtında, masraf veya emekle sulanan arazide 1/20 oranında öşür (zekât) verilmesi gerekir.
Eğer arazi iki çeşit sulama ile de yani hem emeksiz ve ücretsiz olarak yağmur veya nehir sularıyla sulanmış ve hem de emek ve ücret sarfedilerek elde edilen su ile sulanmışsa, yıl boyunca hangi yolla daha çok sulanmış ise ona itibar edilerek öşür miktarı belirlenir.
Kıymetli kardeşlerim,
Toprak ürünlerinin zekâtı (öşür), hububatta harman vaktinde, meyvelerde ise toplandıktan sonra verilir. Hanefî mezhebine göre toprak ürünlerinin zekâta tâbi olabilmeleri için üzerlerinden bir yılın geçmesi (havli havelân) şart değildir. Bir sene içinde kaç defa mahsul alınırsa her defasında zekât verilmesi gerekir. Öşür yükümlülüğü için akıl ve bulûğ şartı da aranmaz. Mal sahibi çocuk veya akıl hastası ise velî ve vasîleri onlar adına zekâtlarını vermekle mükelleftir. Mal sahibi hiçbir karşılık beklemeden (meccânen) tarlasını ekilmek üzere birine verse, çıkan mahsulün zekâtını bu şahıs öder. Arazi ekilmek üzere belli bir ücretle kiralanmış ise zekât âlimlerin çoğunluğuna göre kiracıdan alınır. Zekâta tâbi mahsuller yetiştikten sonra satılırsa, zekâtı arazi sahibinden, yetişmeden satılırsa satın alandan alınır. (Diyanet İslam İlmihali, C. I, Sh. 446-447)
YENİLEN MİKTARLARDA HESAP EDİLEREK ÖŞRÜ VERİLMELİDİR
Öşür, çıkan üründen gerekir, bundan dolayı ürün çıkmayan toprak için öşür gerekmez. Ürünü bulunmayan meşe, çam, kavak, ot ve benzeri şeylerden öşür verilmez. Ayrıca tarım ürünlerinin bir yıl kadar dayanabilecek nitelikte olması gerekir. Bundan dolayı dayanıklı olmayan yaş meyve ve sebze türleri için öşür verilmesi gerekmez. İmamı Azam hazretlerine göre topraktan çıkan mahsüllerin tamamından öşür verilir. Günümüzde insanlarımız sadece arpa ve buğdaydan öşür verilebileceğini zannediyor ama nohuttan, darıdan, şeker pancarından, kanoladan vs. topraktan ne ekip kaldırıyorsa öşürünü vermesi gerekir. Daha öşrü verilmemiş olan mahsullerden yenilirse, yenilen miktarlarda hesap edilerek öşrü verilmelidir.
Muhterem Müslümanlar,
Allahü Teâlâ, mü’minlere, topraktan elde ettikleri mahsullerden muhtaçların hakkı olan öşrü vermelerini emretmiştir. Öşrünü vermeyenler Allah’a karşı gelmiş ve günah işlemiş olurlar. Onlar dünyada da, ahirette de bunun cezasını mutlaka göreceklerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, fakirin hakkı olan öşürü vermek istemeyen kimselerin uğradıkları acıklı akıbetten bahsedilmektedir. (Kalem, 68/17-33)
“Biz, vaktiyle şu bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara da belâ verdik. Hani bahçe sahipleri, (“Allah izin verirse” gibi) bir kayıt koymaksızın (veya yoksulların payını ayırmaksızın) sabah erkenden bahçenin mahsulünü kesinlikle devşireceklerine yemin etmişlerdi. ﴾17-18)
Fakat onlar uykudayken rabbin tarafından gelen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de bahçe kesilip kurumuş gibi oldu. ﴾19-20﴿
Sabahleyin birbirlerine şöyle seslendiler: ﴾21﴿
“Eğer devşirecekseniz erkenden tarlanızın başına gidin!” ﴾22﴿
Derken yola koyuldular. Birbirlerine şöyle fısıldıyorlardı: (23)
“Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın!” ﴾24﴿
Amaçlarını, planladıkları gibi gerçekleştirmek üzere erkenden yola düşüp gittiler. ﴾25)
Bahçeyi gördüklerinde ise, “Herhalde yanlış yere gelmişiz; yok yok, ürünü kaybetmişiz” dediler. ﴾26-27﴿
İçlerinden aklı başında olan biri şöyle dedi: “Ben size, ‘Allah’ın yüceliğini dile getirmelisiniz’ dememiş miydim?” ﴾28﴿
Şöyle cevap verdiler: “Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz haksızlık etmişiz.” ﴾29﴿
Ardından, birbirlerini kınamaya başladılar: ﴾30﴿
“Yazıklar olsun bize!” dediler, “Gerçekten biz azmış ve sapmıştık. ﴾31﴿
Belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz rabbimizden bunu diliyoruz.” ﴾32﴿
İşte ceza budur. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!” ﴾33﴿
Değerli kardeşlerim,
Bu âyetlerdeki kıssada bir bahçe olayı örnek gösterilerek Allah’ın verdiği nimetlere şükretmeyen Mekke müşrikleri uyarılmaktadır. Rivayete göre geçmişte dindar bir adamın her türlü meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan bir bahçesi vardı. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri çağırır, bahçenin ürünlerinden onlara ikramda bulunurdu. Adam ölünce oğulları, aile fertlerinin çokluğunu ileri sürerek yoksulların payını kesmeye ve bahçenin ürününü sabahleyin erkenden gizlice toplamaya karar vermişler, ancak gece gelen bir âfet ürünü helak etmişti. Allahü Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde, verdiği nimete şükredenlere daha fazla nimet vereceğini, nankörlük edenleri de cezalandıracağını haber vermiştir. (meselâ bk. Nisâ 4/147; İbrâhim 14/7; Lokmân 31/12)
28-32. âyetlerden anlaşıldığına göre bu kişiler içlerinden aklı başında birinin haklı uyarılarını dikkate almamışlar, fakat bahçelerinin mahvolduğunu görünce onun haklı olduğunu anlamışlar, nasihatine kulak vermişler ve yaptıklarına pişman olup tövbe etmişler; ancak iş işten geçmiş, bahçeleri yanmıştı. Rabbim bizleri öğüt alan kullarından eylesin.
Değerli kardeşlerim,
Yüce dinimiz İslama göre zengin sayılan Müslümanların, sahip oldukları zekâta tabi diğer malların zekâtlarını verdikleri gibi, bu nimetleri ihsan eden Yüce Rabbimize şükür nişanesi olarak, toprak mahsullerinin zekatı demek olan öşrünü de vermeleri gerekir. Zekâtı verilen malların azalmayacağını, bilakis daha da artacağı ve bereketleneceğini, gönlü alınan ihtiyaç sahiplerinin duaları sebebiyle günahlarımızın bağışlanacağını unutmamalıyız.
Kıymetli Kardeşlerim,
Zekatın verilebileceği yerlere öşürümüzü de verebiliriz. Zekatın verilebileceği yerler de yüce Rabbimiz tarafından tevbe suresi 60. Ayeti kerimesinde bizlere bildirilmiştir.
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, miskinlere, zekâtı toplayan memurlara, gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur. Allah en iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/60)
ZEKATIN VERİLEBİLECEGİ YERLER.(Tevbe, 9/60)
1-2. Fakirler(yoksullar) ve Miskinler(düşkünler): Fakir; Nisap miktarından daha az malı bulunan kimse Miskin ise; Hiçbir geliri ve malı bulunmayan kimsedir. (Hanefîler)
3. Zekat toplama görevlileri
4. Gönülleri İslam'a ısındırılmak istenenler (müellefe-i kulüp)
5. Köleler
6. Borçlular: İki tür borçlu vardır: Birincisi, kendi ihtiyacı için borçlanan kimsedir. Geçim masrafları, mesken edinme, tedavi masrafları, çocuğunu evlendirme gibi sebeplerle borçlanan kimseler bu gruba girer. İkincisi ise toplumun menfaati için borçlanan kimsedir.
Kendi ihtiyacı için borçlanan kişiye zekat verilebilmesi için bazı şartlar gerekmektedir. Şöyle ki;
a. Bu kimsenin nisap dışında, borcunu ödeyecek serveti bulunmayacak.
b. Borçlu; içki, kumar ve zina gibi, dinimizce yasaklanan bir haramı işlemek veya harcamalarında israfa kaçmak suretiyle borçlanmış olmayacak.
c. Borcun süresi dolmuş olacak.
d. Borç kul hakkından doğan bir borç olacak. Zekat, keffaret borcu gibi borç olmayacak.
7. Allah yolundakiler ( fi sebilillah) 8. Yolcular( ibnü's-sebil)
Ayette geçen “fi sebîlillâh” (Allah yolunda olanlar) kavramının içine Kur’an talebeleri ve hafızlarımız girmektedir. Bunlara zekat verilebileceği gibi öşür de verilebilir.
Zekat verilmesi caiz olmayan yerlere öşür de verilmez. Dolayısıyla zenginlere, bakımı kendisi üzerine vacip olan yakın akrabalar, Müslüman olmayanlara vs. zekat verilmez.
Yüce Rabbim ürünlerimizin öşrünü razı olacağı şekilde, razı olacağı yerlere hakkıyla verebilmeyi nasib eylesin.”