"Enflasyon Düzeltmesi, Enflasyon Muhasebesi midir?" konulu panelin ikincisi, Ankara Ticaret Odası (ATO) ev sahipliğinde meclis salonunda gerçekleştirildi. İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Görevlisi YMM Nazmi Karyağdı'nın moderatörlüğünde düzenlenen panele, ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, ATO'nun 65 No'lu Danışmanlık Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı YMM Soner Ülgen, Ticaret Bakanlığı Temsilcisi Serdal Yeğen, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu Temsilcisi Ali Utku Doğanoğlu, Gelir İdaresi Başkanlığı Temsilcisi Emre Güler ve Sermaye Piyasası Kurulu Temsilcisi Atakan Öztürk katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, enflasyon muhasebesinin Türkiye vergi kültürüne 2003 yılında girdiğini ve 2004'te ilk kez uygulandığını belirtti. Baran, enflasyonla ilgili sıkıntılar sona erdiğinde bu konunun tekrar gündeme gelmediğini ve sadece 2021 yılında enflasyon muhasebesi şartlarının oluştuğunu ancak uygulamanın ertelendiğini ifade etti. Baran, "Enflasyon muhasebesi sistemi geçen yılın bilançosunda vergisel bir sonuç doğurmaksızın uygulanmaya başladı. Ancak bu yılbaşından itibaren vergisel bir sonuç doğuracak şekilde uygulanacağı bildirildi" dedi.
Baran, uygulama döneminin yaklaşmasıyla birlikte iş dünyasından gelen tepkilerin arttığını ve konunun detaylarını öğrenmek amacıyla İstanbul Gedik Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Atılım Üniversitesi iş birliğiyle bir toplantı düzenlediklerini belirtti. Toplantı sonrasında hazırlanan raporu kamuoyuyla paylaştıklarını ifade eden Baran, uzmanlar ve kamudan gelen misafirlerin de katılımıyla konunun ele alındığını söyledi.
"ENFLASYON MUHASEBESİNİ TALEP EDENLERDENİM"
Baran, enflasyon muhasebesini talep edenlerden biri olduğunu belirterek, enflasyon kaynaklı fiyat artışlarının işletmeler üzerinde yarattığı olumsuz etkileri anlattı. Baran, "Enflasyon nedeniyle işletme kar etmiş gibi görünüyor. Ancak bu, aslında olmayan sanal bir kar. Örneğin, 90 liraya aldığınız bir malı 100 liraya sattığınızda, bu malı bir daha aldığınızda 110 liraya alıyorsunuz. Aslında sermayenizi bile koruyamıyorsunuz" dedi.
"ALINAN TEDBİRLER SONUÇ VERMEYE BAŞLADI"
Baran, enflasyon muhasebesinin işletmelerin enflasyon karşısında mağdur olmasını önlemeyi amaçladığını, ancak enflasyonun ekonomiler için ciddi bir sorun olduğunu vurguladı. Baran, Türkiye'de enflasyonla mücadelenin başladığını ve alınan tedbirlerin enflasyonu düşürmeye başladığını, ancak henüz başarıya ulaşılamadığını belirtti. Uygulanan daraltıcı para politikalarının işletmeler üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ifade eden Baran, enflasyon muhasebesinin sermaye yapısı güçlü olmayan işletmeler için ek yük oluşturduğunu belirtti.
"Enflasyon, her şeyi yiyip bitiren bir canavar görüntüsünde. Çok şükür ülkemizde enflasyonla mücadele ciddi anlamda başladı. Büyük bir mücadele var. Kararlılıkla sürdürülüyor. Alınan tedbirler yavaş yavaş sonuç vermeye de başladı. Enflasyonda, ivmenin aşağıya doğru evrildiğini hep beraber gördük. Ancak henüz başardık diyebileceğimiz bir noktada değiliz. Uygulanan para politikasının daraltıcı etkilerini de işletmelerimizde yaşıyoruz. Enflasyon dolayısıyla da faizlerin yüksekliği zaten güçlü olmayan sermaye yapılarıyla faaliyet yapan İşletmelerimizin de finansmana erişimine de her geçen gün güçleştiriyor."
"ÖNCELİKLİ KONUMUZ EKONOMİDE VERGİ GELİRLERİNİN SÜRDÜREBİLİRLİĞİNİ SAĞLAMAK OLMALI"
Baran, enflasyon düzeltmesi uygulamasının sermayenin bir unsuru olan değerleme artışlarının mali kar olarak vergilendirilmesinin, zaten zor durumda olan işletmeler için ek vergi yükü oluşturduğunu ve bunun vergi adaletine aykırı olduğunu belirtti. Baran, ortaya çıkan bu durumun bir servet vergisi gibi algılandığını ve mali müşavirler için ek iş yükü oluşturduğunu söyledi. Baran, uyumlu mükellef olmanın ve verginin zamanında ödenmesinin önemini vurgulayarak, vergi sisteminin adil ve tabana yayılması gerektiğini belirtti. Baran konuşmasını istihdam yaratan, vergi veren, katma değer oluşturan ve ihracat yapan reel sektörün cezalandırıcı değil, destekleyici ve teşvik edici düzenlemelere ihtiyacı olduğunu vurgulayarak tamamladı.
"Enflasyon muhasebesinin, işletmeler için özellikle de sermaye yapısı güçlü olmayan işletmeler için yük ortaya çıkartmaya başlayınca Hazine ve Maliye Bakanlığımız 3 aylık beyennama verilme süresini erteledi. Şimdi, ikinci beyanname süresine girdik. Üyelerimizden de tepkiler gelmeye başladı. Enflasyon düzeltmesi, uygulaması ile sermayenin bir unsuru olan, değerleme artışlarının mali kar olarak vergilendirilmesi, zaten sıkıntı yaşayan işletmeler için kazanmadığı paranın vergisini ödemek gibi bir sorun olarak da karşımıza çıkıyor. Bu durum, anayasamızdaki 'vergi mali güce göre ödenir' ilkesine aykırı bir sonuç çıkartıyor. Hatta bu düzenlemeyle faal olmayan işletmeler aktifindeki varlıklar nedeniyle, kazanç elde etmiş gibi bir vergi borcuyla da başbaşa kalıyor. Işletmelerin aktifinde yatırım amaçlı tutulan arsa, değerlenerek kazanç elde etmiş kabul ediliyor ve vergilendiriliyor. Tüm bunlar alt alta eklenince ortaya çıkan tablo, adeta bir servet vergisi oluşturuyor. Mali müşavirler için ortaya çıkan ek yük de iş yükünü de hiç söylemiyorum. Vergi bir vatandaşlık görevidir. Ödenen vergiler, hizmet olarak vatandaşlarımıza geri döner. Vergi devletin güç kazandırır. Ekonomik büyümeyi, istihdamı teşvik eder. Bu nedenle uyumlu mükerref olmak vergiyi zamanında ödemek çok kıymetli. Aynı şekilde mükellef odaklı çözüm üreten mükellefin de haklarını gözeten, vergiyi adil bir şekilde toplayan tabana yayan bir vergi sistemi de çok çok önemli. Geldiğimiz noktada enflasyon düzeltmesinin, birçok mükellefi ilavi vergi yüküyle karşı karşıya bırakacağı görülüyor. Enflasyon düzeltmesi hesaplamaları ile ortaya çıkan farklardan dolayı mükelleflere ilave vergi çıkması, vergi adaletini de zedeleyecek bir ortam oluşturuyor. Ekonomininde vergi gelirlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak için öncelikle konumuz olmalı ve enflasyon düzeltmesinin vergisel bir sonuç doğurmadan, muhasebe işlemi olarak değerlendirilmesi ve böyle uygulanması sağlanmalıdır. İstihdam yaratan, vergi veren katma değer oluşturan ve ihracat yapan reel sektörün cezalandırıcı değil, desteklenici ve yüreklendirici bir düzenleme de eylemlere ihtiyacı olduğunu vurguluyorum."