Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Polatlı Şube Başkanı Hatice Hatipoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir açıklama yaptı. Hatipoğlu, 8 Mart’ın, 1857 yılında ABD’de bir işçi direnişinde hayatını kaybeden kadınların anısına ortaya çıktığını ve 1975 yılında Birleşmiş Milletler tarafından resmen Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edildiğini hatırlattı.
“KADINLAR TEMEL HAKLARINA ULAŞMAKTA HALA ZORLUK YAŞIYOR”
Hatipoğlu, yaptığı açıklamada dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de kadınların sosyal adalet, ekonomik koşullar ve temel insan haklarına erişimde ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu vurguladı. Hatipoğlu, laik Cumhuriyet’in kadınlara kazandırdığı hakların zamanla geri alındığını belirterek, “Son yıllarda her gün birkaç kadınımız, erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirmektedir” dedi.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÖNCELİKLE BİR KADIN DEVRİMİDİR”
Cumhuriyet döneminde kadınlara verilen hakların önemine dikkat çeken Hatipoğlu, 3 Mart 1924'te kabul edilen devrim yasaları ve 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ile kadınların aile, eğitim, siyaset ve sosyal yaşamda önemli kazanımlar elde ettiğini söyledi. Türk kadınının birçok Avrupa ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkına kavuştuğunu belirten Hatipoğlu, ancak günümüzde kadınların bu haklarını tam anlamıyla kullanamadığını ifade etti.
“TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ DEMOKRASİ SORUNUDUR”
Kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda yeterince temsil edilmediğini vurgulayan Hatipoğlu, Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda Türkiye’nin 130 ülke arasında 123’üncü sırada yer aldığını hatırlattı. Türkiye’de kamuda, mecliste, yerel yönetimlerde, meslek odalarında ve sendikalarda kadın temsiliyetinin yok denecek kadar az olduğunu belirtti. Hatipoğlu, açıklamalarının tamamında şu ifadelere yer verdi:
“3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen devrim yasaları ve 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni kanunu ile ailede, eğitimde, siyasette ve sosyal yaşamda kadınlarımızın, hak ettikleri değerler için yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerle, Türk kadını birçok Avrupa ülkesinden yıllar önce seçme ve seçilme hakkına kavuşmuş, eğitimden sağlığa, adaletten dış politikaya ve ekonomiye kadar sosyal yaşamın her alanında yerini almıştır. Bu nedenlerle, "Türkiye Cumhuriyeti öncelikle bir Kadın Devrimidir" Birçok gelişmiş ülkeden önce siyasal haklarına kavuşan Türk kadının bu haklarının yeterince bilincinde olduğu ve kullanabildiği söylenemez. Meclisteki kadın milletvekilleri sayısına bakıldığında Kadınların yok sayıldığını görüyoruz. Bir kısım siyasi düşüncede, kadını araç olarak görmektedir. Kadın emekçidir. Kadının evde, işyerinde, sokakta cinsiyeti ve emeği sömürülmektedir. Kadının, toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamdaki gücünü kullanmasının önüne, ailevi, toplumsal, ahlaki ve geleneksel baskılarla engeller çıkartılmaktadır. Dünya Ekonomik Forumunun yayınladığı cinsiyet uçurumu raporunda, ülkemiz, 130 ülke arasında 123’üncü sırada gelmektedir. Bugün Türkiye de Kamuda-Mecliste-Yerel Yönetimlerde-Hükümette-Meslek odaları ve Sendikalarda-Siyasi partilerin karar alma organlarında kadının adı yok denecek kadar azdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, insan hakları sorunudur. Demokrasi sorunudur. Toplumun yarısını oluşturan kadınların erkeklerle eşit temsil edilmesi, demokratikleşmenin ve hukuk devleti olmanın ön koşuludur.”