Türkiye’nin başkenti Ankara’nın en önemli simgelerinden biri olan Ankara Garı, 132 yıllık derin tarihiyle bir ulaştırma merkezi olmanın ötesine geçerek, kavuşmaların ve ayrılıkların sessiz tanığı olarak hafızalarda yer alıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bu mimari şaheser, her köşesinde farklı bir dönemin izlerini taşımaya devam ediyor.
İlk olarak 31 Aralık 1892’de Osmanlı Anadolu Demiryolları (CFOA) tarafından hizmete açılan Ankara Garı, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul-Haydarpaşa – Ankara demiryolunun bitiş noktası olarak inşa edildi. Cumhuriyet’in ilanından sonra hızla büyüyen başkentin artan yolcu trafiğini karşılamak üzere 1935-1937 yılları arasında yeniden inşa edilen bugünkü gar binası, dönemin mimari anlayışını yansıtan estetik bir tasarıma sahip.
KÜLTÜR AKSININ ÖNEMLİ BİR PARÇASI
Mimar Şekip Akalın tarafından tasarlanan yapı, yalnızca bir tren istasyonu değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir merkez olarak planlandı. Gar gazinosu, lojmanlar ve idari binalarla birlikte bir kompleks şeklinde tasarlanan Ankara Garı, modernleşmenin ve çağdaş yaşamın sembollerinden biri haline geldi.
1937’de açılışı yapılan yeni gar, şehirlerarası trenlerin yanı sıra 1972’den itibaren Sincan-Kayaş Banliyö Hattı’na da ev sahipliği yaptı. Başkentray projesi kapsamında modernize edilen yapı, 2018 yılında yeniden hizmete girdi. Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı’nın tamamlanmasına kadar YHT seferlerine de merkezlik eden gar, bugün hala Türkiye'nin demiryolu ağının en önemli duraklarından biri.
Ankara Kalesi’nden başlayarak gar binasına kadar uzanan kültür aksının önemli bir parçası olan yapı; Ankara Palas, Gençlik Parkı ve 19 Mayıs Stadyumu gibi başkentin diğer önemli mekanlarına komşu konumda bulunuyor. Bu konumu sayesinde, şehirle bütünleşen bir kültürel miras olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin demiryolu tarihine ışık tutan Ankara Garı, geçmişin izlerini geleceğe taşıyan bir köprü olarak önemini koruyor.